Şu güne kadar birçok masalı, birçok farklı şekilde ve birçok farklı yerden okumuşsunuzdur. Çoğu çizgi filmler, filmler ve diziler olmak üzere birçok live-actiona konu olarak hayatımızın farklı yerlerinde de karşımıza çıkmıştır. Peki çocukluğumuzu süsleyen onca masaldan biri olan Alice Harikalar Diyarında‘nın üzerinde bir müddet durarak farklı taraflarını keşfetmek aklınıza gelmiş miydi hiç? Alice in Wonderland , benim çok sevdiğim bir masal olduğu için birazcık vakit ayırıp hakkında bir şeyler okuduğumda karşıma çok ilginç bir bilgi çıkmıştı.
Masalımızın baş kişisi olan “Alice Liddell“, aslında yazarımız Lewis Carroll’ın gerçek hayatta tanıdığı küçük bir kızdan ilham almasıyla ortaya çıkmış! Her şey, yazarlık deneyiminden önce fotoğrafçılık yapan Carroll’ın, –gerçek adıyla Charles Dodgson’ın– dostu olduğu bir ailenin fotoğraflarını çekmek için gittiği bir piknik gününde gelişmiş.

Fotoğrafını çektiği çocuklardan biri olan Alice, ondan bir masal anlatmasını ister ve böylece “Alice Harikalar Diyarında (Alice In Wonderland)” veya o zamanki adıyla “Alice’in Yeraltındaki Maceraları (Alice’s Adventures Under Ground)”nın temelleri atılmış olur. Bilinene göre, gerçek Alice masaldan o kadar etkilenir ki tekrar tekrar okuyabilmek istediği için onun yazılması hakkında ısrar eder ve bunun üzerine de Carroll anlattıklarını birer birer yazıya döker. Bu masalın meydana gelmesini sağlayan o dostluk, süregelen yazlarda gizemli bir şekilde biter.
Bu bilgilerin elde edildiği kaynak olan Carroll’ın günlüğünde bu olay ile ilgili sayfaların kopmuş olmasıyla beraber bu konu gizemliliğini korumaktadır. Bir kısım söylentiler, Carroll’ın küçük Alice’e pedofili niteliğinde ilgi beslemiş olması yönünde olsa da bunun bir kesinliği bulunmamaktadır.
İlham kaynağımız Alice Liddell’ın hayatına göz atmamız gerekirse, onun somurtkan ama dünyalar tatlısı bir kız olduğunu söyleyerek başlayabiliriz. Okuduklarım ve gördüğüm fotoğrafların hissettirdikleri kadarıyla söyleyebilirim ki ben, bu kız hakkında bir öykü yazacak olsaydım kesinlikle bu Alice Harikalar Diyarında gibi tuhaflıklarla dolu, tüm ilginçliğiyle okuru kendine çekebilen bir öykü olurdu!

Gizemli çekiciliğiyle beni kendine çekebilmiş olan Liddell, 1852 yılının 4 Mayıs’ında 4.çocuk olarak doğmuştur. Kendisinden sonra dünyaya gelen altı çocuk ile birlikte oldukça kalabalık bir ailenin çocuğu olan Alice, yaşları kendisine yakın olan Lorina ve Edith ile büyümüş ve söylenene göre en çok Edith ile yakınlık kurmuştur. Babasının mesleği dolayısıyla Oxford’a taşınan ailesi kısa süre sonra Charles Dodgson (Eğer unuttuysanız diye, Lewis Carroll!) ile tanışmış ve sıkı bir dostluk bağı kurmuştur.
Bu dostluğun getirdikleriyle birlikte mükemmel bir esere ilham olan Alice, genç bir kadın olduğunda Edith ve Lorina ile bir Avrupa turuna gider. Bu turda tanıştığı Kraliçe Victoria’nın en küçük oğlu Prens Leopold ile duygusal bir bağ kurduğu söylense de bu durum hiçbir zaman resmiyete dökülmez, hatta bilinene göre Prens Leopold’un ilgi duyduğu kişi Edith’tir. Yine de yıllar sonra Leopold ilk çocuğunun adını Alice koymuş ve Alice’in ikinci çocuğu Leopold’a manevi bir baba gibi davranmıştır.
Alice ise, kriket oyuncusu olan Reginald Hargreaves ile evlenmiş ve bu evlilikten üç çocuk dünyaya getirmiştir. En küçük oğlunun adının “Caryl” olması ile meydana gelen Lewis’ın soyadı olan “Carrol”’dan esinlenildiği dedikodularını hiçbir zaman kabul etmemiştir.

Kocasının ölümünün ardından evin masraflarını karşılamak için elindeki Alice’s Adventure Under Ground kopyasını satmak zorunda kalmıştır. Bu kopya ise Elridge R. Johnson tarafından Carroll’un doğum gününde Columbia Üniversitesi’nde sergilendi. Bu sergiye katılanlar arasında seksen yaşındaki Alice Liddell de bulunuyordu. Sanıyorum ki onun oldukça farklı hislere kapıldığı, güzel şeylere tanık olduğu bir sergi olmuştur. Hayatı boyunca New Forest, Lyndhurst taraflarında yaşamış olan Alice’in yıllar sonraki ölümünden sonra külleri de buraya gömüldü.
Bu oldukça göreceli bir kavram olsa da belki de büyük bir çoğunluğun “sıradan” olarak nitelendirebileceği bu hayatı süsleyen Alice Harikalar Diyarında masalı, birçok insanın “tuhaf” bulduğu yönlere sahip olsa da kanaatimce bu sıfat masala ve masalın oluşumuna dahil olan kimsenin yadırgayacağı veya kötü bulacağı bir özellik değildir. Tüm delilikleri ve yarattığı ilginç havasıyla, çılgın şapkacısı, her yere geç kalan beyaz tavşanı, deli gibi sırıtıp duran Cheshire kedisi ile Alice Harikalar Diyarında hepinizin hayatında en az bir kez karşılaşmasını umduğum mükemmel bir eser!