Uzun süredir film veya dizi konuşmuyorduk derken Avatar: The Last Airbender live-action‘ın ekranlarda yer bulması konuyu açmama bahane oldu. Hazır diziyi yeni izlemiş, çizgi romanına da sarmaya başlamışken düşüncelerimi sizlerle de paylaşmazsam çatlarım diye düşündüm.
Çizgi dizisini çok seven birisi olarak canlandırmasını da büyük bir heyecanla bekliyordum. Her ne kadar ben o zamanlara yetişemesem ve Cartoon Network izleyerek büyüyen bir velet olsam dahi, Avatar çoğumuzun tüplü televizyonun Nickelodeon kanalında izlediği efsane bir çizgi diziydi. Çocukluğumuzu hatıralatan nostaljik tadının yanında, anlatılan her şeyin bir çocuk dizisine kıyasla bambaşka bir derinlikte oluşu sanıyorum ki bizi diziye bağlayan unsurlardan biriydi.
Hemen hemen her karakterin dokunaklı bir hikayesine tanık oluyor, uçan bizonundan lemuruna kadar sevgiyle bağlanabiliyorsunuz. Dolayısıyla birçoğumuzun çizgi dizisine karşı duyguları pozitiftir diye tahmin ediyorum.
Gelelim Netflix’te yayınlanan Avatar: The Last Airbender live-action dizisine… “Yok ya, olmamış.” diyerek diziyi ilk saniyesinden kapatan okurlarımız varsa baştan söyleyeyim: Pek aynı fikirde değiliz.

Beğenmediğim noktalar olmakla birlikle, tüylerimin diken diken olduğu sahneler de mevcut. Çizgi dizide izleyip geçtiğimiz detayları bu kadar gerçek bir şekilde izlemek, eklenen detaylar, aksiyon sahnelerinin diziye yansıtılış şekli beni gerçekten etkiledi. Örneğin, yıllardır “Havalılar! Sertler! Kurnazlar” dediğimiz ateş bükücülerin canlı canlı insanları yaktığını izlemek beni bir tuhaf etti açıkçası. Biz element büküyorlar diyip geçiyorduk ama adamlar canlı canlı yanıyor arkadaşlar! Akıl alır gibi değil.
Bunun dışında, ilk bölümün sonunda Aang’in Avatar haline bürünmesi ve sahneye Gyatso’nun eklenmesi sanıyorum ki hepimizin tüylerini diken diken etmiştir. 2. Bölümde Kiyoshi’nin gelmesini saymıyorum bile, 5 kere falan izledim sahneyi… Bu gibi detayları başarılı bir şekilde Avatar: The Last Airbender live-action dizisinde güzelce işleyerek diziyi kendini izlettiren, insanın kendini kaptırdığı bir hale getirmeyi başarmışlar.

Her güzelin bir kusuru vardır tabii. Avatar: The Last Airbender oyuncu seçiminde bazı karakterlerin daha farklı olmasını isteyebilirdim örneğin. Aang, Katara, Sokka üçlüsüne zamanla alıştım ancak görünüş bakımından Azula ve Mai’yi böyle hayal etttiğim söylenemez. Yine de umudum oyunculuklarıyla kapatılması yönünde. Elizabeth Yu, Azula gibi kurnaz, özgüvenli bir karaktere karşı çok yumuşak görünüyor gibi gelmişti, yine de karakterin karizmasını yansıtmayı başarmış, mesela babasının kardeşini yakmasını izlerken…
Prenses Yue’yu da daha farklı hayal ederdim, 2010’da çıkan Avatar: The Last Airbender filminde dizidekinden daha güzel seçilmiş tek karakter sanırım. Yue, henüz Moon Spirit’e dönüşmeden dahi ruhani havası olan bir kızdı. Ancak dizideki oyuncumuz, daha olgun, dünyevi bir güzellik sunmuş.
Büyük bir kayıp olmamakla beraber, su bükücülerden mavi gözlerinin alınması ve toprak bükücülerin çoğunlukla Hint gibi yansıtılması da oyuncu ekibi konusunda iyi bir karar olmamış bence, çizgi-romana sadık kalınsa güzel bir detay olabilirdi. Yani genelde insanların görünüşünden tanıdığımız bir hava vardı Avatar dünyasında, bunu biraz öldürmüşler, sadece kıyafetlerden tanıyoruz. Yine de olmasa da öldürmeyen detaylardan birisi. En çok gözüme çarpanlar bunlar oldu ancak Suki, Jet, Ozai, Uncle Iroh gibi çok iyi seçimleri de izledik.
Netflix dizisi olduğu için 8 bölümden ibaret olması da gidişata pek iyi gelmemiş bence, çoğu zaman çizgi dizideki birkaç bölüm live-actionda bir bölüme denk gelmiş. Bu yüzden son bölümde Katara, Aang’e “Biz bir aileyiz, sana ihtiyacım var.” temalı bir konuşma yaptığında “Ne ara kardeşim?” dedim kendi kendime. Daha dün geldi bu çocuk, 8 bölüm olunca biz öyle hissettik yani.
Çizgi dizide karakterlerin temelini oluşturan “filler” hikayeler anlatılıyordu, bunu büyük prodüksiyonlu işlerle yapmak pek mümkün olmuyor. Farklı işlenen bazı noktalara rağmen hikayeyi karakterlere olabildiğince bağlı tutup derinlik katmayı başarabilmişler. Bunun gibi olaylar çizgi dizide de karşımıza çıkıyordu, Azula çizgi romanlarda daha detaylı bir karakter mesela ancak uyarlamalarda böyle şeyler olabiliyor.

Bu yazımızda hep olumsuz yanlarından bahsettik ama ben Netflix tarafından uyarlanan Avatar: The Last Airbender dizisini genel hatlarıyla beğendim diyebilirim. 2. ve 3. sezon onayı alması da beni gerçekten çok mutlu etti. Çünkü bu hikaye yarım kalsa ve bu gözler Toph Beifong izlemese her gece ağlardım…
Heyecanla bekliyor, senaryo ve oyunculuklarla ortaya güzel şeyler koymalarını umuyorum. Diziyi çıktığı gibi izleyen arkadaşlarım, siz neler düşünüyorsunuz? Yeni sezon geldiğinde tekrar görüşelim!