Mae govannen yıldızsızlar! Tolkien konusunda benden pek ses soluk yoktu son yazımdan beri. Zaten Amazon da epey sessiz Lord of the Rings dizisi cephesinde. Tolkien’s Legendarium her ne kadar en sevdiğim evrenlerden biri olsa da zaman zaman hype merkezimizin kayması epey doğal oluyor. Uzun zamandır kaleme dökmek istediğim bir konu vardı Tolkien Evreni denince aklıma gelen. Hepinizi evrenin ilk başladığı yere, yani Ainur’un Müziği kısımlarına kadar götürmek istiyorum. Söz verdiğim yazılardan birine tam şu an başlıyorum. Konumuz önemli iki hikaye noktasını alıp birbirine bağlamak olacak. Temelli ve mantıklı bir teori üretmek istiyorum yani. Başkarakterimiz de Fëanor olacak bu konuda.

Öncelikle gelin Fëanor silmarilleri dövedursun, biz Aman’da yolculuğa çıkalım ve Rúmil‘i bulalım. Tolkien’in ilk eserlerinden ve notlarından olan Book of Lost Tales Part One‘da, Eriol da denen Ælfinwe isimli bir insan, Rumil’le uzun uzun konuşuyordu. Türkçeye çevrilen bu kitabı şans eseri elinize alıp okuduysanız ve Tolkien’in Türk hayranları arasında dolaştıysanız önemli bir kitap olduğunu az çok bilirsiniz. Orada da önemli bir soru sormuştu Rumil’e, “Nedir bu Ainur’un Müziği?” diye. Rumil de bu sorunun üstüne anlatmaya başlamıştı.
Öncelikle o kısmı aynen buraya (kendi çevirimle) almak istiyorum:
“Öyle olsa da.” dedi Eriol. “Anlat bana Rúmil, yalvarıyorum, ilk başlangıçları bile, böylece bana bu ada hakkında anlattıklarını anlamaya başlayabilirim.”
Book of Lost Tales Part One, s.49
Ama Rumil dedi ki: “Ilúvatar ilk başlangıçtır ve ötesine ne Valar’ın ne Eldar’ın ne İnsan’ın bilgeliği ulaşabilir.”
“İlúvatar kim?” dedi Eriol. “Tanrılardan biri mi?”
“Hayır.” dedi Rúmil. “Değil, çünkü onları o yarattı. Ilúvatar, Daimi Efendi’dir, dünyanın dışında yaşar, dünyayı o yaratmıştır ve içinde değildir ama onu sever.”
“Bunu başka bir yerde hiç duymamıştım.” dedi Eriol. “Doğrudur, çünkü bu eski günler ve Ainur’un Müziği İnsanlar’ın Dünyası’nda pek konuşulmaz.”
“Anlat bana.” dedi Eriol. “Öğrenmek istiyorum: Nedir bu Ainur’un Müziği?”
Sonrası malum cümleler: There was Eru. The One. Önce Eru vardı. Tek Olan.

Ainur’un Müziği ve devamındaki bölümlerde işlenen en önemli konulardan biri kuşkusuz ki Melkor’un karanlık tarafa geçişi ve bir sürü Jedi çocuğu öldürmesiyle… pardon bu başka hikayeydi. Melkor’un karanlık bir tanrı halini alarak diğer Valar’ın düşmanı haline gelmesi ve ışık ve karanlığın savaşındaki karanlığın en güçlü temsilcisi olmasını okuduk. Burada bahsedilen önemli bir ayrıntı vardı: Melkor Gizli Alev‘i aramaya gidiyordu.
Gizli Alev, kabaca tarif edersek Eru‘nun her şeyi yaratmak için kullandığı madde. Ainur ve varlığın kendisinin ismi olarak kullanabileceğimiz Eä bu maddeden yapılıyor. Melkor onu Boşluk‘ta arıyordu ancak Alev sadece Eru’yla olduğundan onu bulamıyordu. Bu Alev sayesinde sadece Eru canlılara özgür irade bahşedebiliyordu. Bu yüzden de Melkor’un oluşturduğu yoz yaratıklar ve konuşma yeteneğine sahip olsalar da Kartallar gibi varlıklar kendi iradelerinden mahkumdu.[1] Fëa sahibi olmak burada esas mevzuydu. Fëa, ruh demektir. Canlılar genelde fëa ve hröa’dan oluşur. Elflerin ölümsüz olmaları büyük ölçüde fëar (ruhlar)ının gücüne bakar. Zamanla fëar o kadar güçlü hale gelir ki hröar, yani bedenler yavaş yavaş güçten düşmeye başlar. Bir elf ancak bu şekilde “eceliyle” ölür. Fëa’yı ise sadece bizzat Eru verebilir. Cüceler en başta yaratıldığında Aulë, Müzik’ten hatırladığı kısmıyla onları yapmış olsa da tam bir özgür iradeleri yoktu ve Eru’nun izniyle yaşamlarına devam edebildiler. Öyleyse nedir bu Gizli Alev? Melkor onu aradıysa, tam olarak nerede?

Başkarakterimiz Fëanor burada iki yönden yazımıza dahil oluyor. Hem isminin anlamıyla, hem de evrendeki en özgün varlık olmasıyla. Öncelikle biraz ismini deşelim. Asıl ismi Fëanáro. Fëanor değişime uğramış bir hali. Fëa az önce söylediğimiz gibi ruh manasına gelirken nár ise ateş manasına gelmektedir: Ateşin Ruhu. Bu ismi ona annesi Miriel vermiştir. Elflerde kadınların kehanet gücü açık bir şekilde vardır. Bu yüzden çocuklarına seçtikleri isimler önemlidir. Örnek vermek gerekirse Nerdanel, çocuklarına birine “Kötü Kaderli” manasına gelen Umbarto ismini seçmişti. Yine Fëanor’la ayrılmalarından evvel “Oğullarımızdan biri Orta Dünya’ya ayak basmayacak!” demişti. Umbarto ismini alan Amrod gemiler yakılırken ölüyordu.
Miriel de boşuna oğluna Ateşin Ruhu ismini vermiş olamaz. Onu doğururken bile pek çok oğula verebileceği gücü ona verdiğini ve yaşam isteğini kaybettiğini söylemişti. Uzun süre de canlıların arasına dönmedi. Fëanor ismi bu yüzden önemli ve bu yüzden Fëanor ilk bu şekilde dikkatleri çekiyor, ismiyle.
Fëanor’un yaptıklarını da kısaca özetlemek lazım. Hatta Silmarillion’ın ismini “Fëanor no!” koyarsak aslında tüm hikayeyi anlatmış olabiliriz. Fëanor aslına bakarsanız çok büyük işler başarıyor. Yazı sistemini geliştirenlerden, palantirleri yapmış olma olasılığı kuvvetli ve pek tabii silmaril dediğimiz, tanrıların bile hayranlıkla yaptığı mücevherleri o yapıyor.
Daha fazla bilgi vermeden asıl meramıma geleyim: Gizli Alev, Fëanor’un içindeydi. Tamamı olmasa bile çok önemli bir kısmı. Fëanor’un yaptıklarına kitapta yansıtılandan biraz daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak gerek. Gizli Alev’i Fëanor’a pek tabii Eru’nun bizzat kendisi verdi. Fëanor ise hikayede çok önemli bir yer tutuyordu: The Necessary Evil. Yani Fëanor gerekli bir kötülüktü Silmarillion’daki.
Öncelikle Gizli Alev’in neden Fëanor’da olduğunu düşünüyorum, ondan bahsedeyim. Fëanor büyük yaralar aldıktan sonra oğulları tarafından kurtarılmıştı ve ölüm vakti geldiğinde yeminler ederek ölmüştü. Ölümü ise hiç normal bir şekilde olmadı. Vücudu yanarak küllere ayrıştı. Ne bir yere gömüldü, ne de bir mezarı oldu. Bedeni alevler alarak yok olduğu için Tolkien’in bize burada bir ipucu verdiğini düşünüyorum. Fëanor’un zaten bu konuda kendi sözleri bile var:
“And it may be that Eru has set a greater fire in me than thou knowest.”
Silmarillion
Burada diyor ki Fëanor: “Belki de Eru bende senin bildiğinden daha büyük bir ateş yakmıştır.” Üstüne bunu da Manwë’nin habercisine söylüyor. Tam olarak kimliğini bilmesek de Maiar içinden en kudretli olarak görebileceğimiz Eönwë’nin bizzat kendisine söylemiş olma ihtimali kuvvetli.

Gizli Alev sahibi olabilmesi sebebiyle Fëanor yapılabilecek en büyük işleri başarıyor. Silmarilleri yapabilmesindeki sır, bana kalırsa, burada yatıyor. Daha da önemli bir şey var burada aslında: Melkor intikam planlarını Silmarilleri görünce hızlandırıyor. En çok onları arzuluyor. Silmariller her şeyin başlangıcında yatıyor. Hikayenin adı bile Quenta Silmarillion! Yani Gizli Alev’i Fëanor’un içine yerleştirerek Eru, aslında evrene yapabileceği en büyük dokunuşu yapıyor. Kimsenin aklının sırrının ermediği işleri ancak Gizli Alev sahibi biri yapabilirdi çünkü.
Diğer anlam ise benim açımdan daha kuvvetli görünüyor açıkçası. Gizli Alev’in “özgür irade“yi veriyor oluşu. Silmariller her şeyi başlatan ve eğer Sam‘in Mordor gökyüzünde gördüğü parıltı de silmarili tutan Eärendil ise, her şeyi bitiren noktada yer alan mücevherler. Silmariller her şeyin başlangıç noktası ve devrilen domino taşlarından en başlarda yer alanı. Yine de asıl verdiği şey fëa‘nın kendisi ve canlıların özgür iradeye sahip olması. Fëanor da bunun kanlı canlı ilk kanıtı: Özgür iradenin temsilcisi.
Elfler, Valar tarafından bulunduklarında Aman’a çağrıldılar ve burada uzun binyıllar sürdüğünü söyleyebileceğimiz bir süre boyunca huzur ve refah içerisinde yaşıyorlar. Tanrıların dizinin dibinde büyük bir mutluluk içindeler. İnanılmaz şeyler üretiyorlar ve inanılmaz bir medeniyet inşa ediyorlar. Yine de unutmamak gerekir ki Valar’ın güdümündeler. Elfler medeniyeti kendileri değil, tanrıların rehberliğiyle kazanıyorlar. Medeniyeti ve kalan şeyleri ise kendilerinin yapmak isteyen biri çıkıyor ortaya: Fëanor. Yaptığı büyük kötülükler olsa da, Melkor’un yalanlarına kanmak olsa da özgür iradesiyle tanrıların karşısında başı dik bir şekilde durmayı beceriyor. Silmarilleri vermeyi reddediyor. Halkını özgürce, kendi seçtikleri şekilde yaşamaya ikna ediyor. Tanrıların dizinin dibinden uzaklaştırıyor ciddi bir kısmını. Bu işi başardıktan ve belki de Gizli Alev’in özgür irade amacını gerçekleştirmesinin ardından ise vakti geliyor ve içindeki alev onu yakıp tüketiyor.

Bu zamana kadar ise her şeyi kendi seçiyor. Sürgüne gitmeyi, silmarilleri yapmayı, kardeşine kafa tutmayı, tanrılara isyan etmeyi, tanrılardan birini öldürmeye yemin etmeyi… İşin içinde Melkor’un manipülasyonu olsa da Fëanor hepsini kendi seçiyor. Melkor’u kapısından kovuyor, Divan’daki tanrılara rest çekiyor ve halkını korkunç bir savaşa sürüklüyor. Onun özgür iradesi ise bana kalırsa hepsinden değerli. Özgür irade olarak ilk Melkor’u göstermek isteyenler de olabilir elbet, ancak Melkor Valar’ın her birinden daha kuvvetli bir varlık. İsmi bile “Güç İçinde Yükselen” manasına geliyor. Kendi özgür iradesini kullandığı doğru ancak Eru, Rumil’in daha ilk satırlarda dediği gibi aslında her şeyin dışında bir tanrı. Birkaç spesifik müdahale dışında “gözlemci” bir tanrı. Varlığa girdiklerinde ve Müzik’te duydukları Endor, yani Dünya, gözleri önüne geldiğinde Melkor’dan kudretlisi yok.
Özgür irade konusunda bu yüzden herhangi bir tanrının gücünde olan bir varlık değil de, yaratılmış ve takip eden bir halkın içinden böylesi işler başarabilen bir elfin özgürlük arayışı daha önemli geliyor bana. Yine de Fëanor ve Melkor bazı ortak noktaları paylaşıyorlar: İkisinin yaptıkları Orta Dünya tarihi içerisinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamamızı sağlıyor. İkisi de kötülük denince akla gelen gelebilecek varlıklardan. Elbette Fëanor daha gri bir çizgide hareket etse de kendi amaçları ve istekleri her şeyden üstün gelen ve açıkça kötü aksiyonlarda bulunmuş biri.
Yavaş yavaş toparlayalım. Fëanor, Ñoldor‘un içerisindeki yaratım gücünü ve özgür iradeyi ateşliyor. Bundan sonra yaptıkları tüm hareketlerin mimarları tamamen kendileri. Melkor’un karşısında durmayı kendileri seçiyorlar. İnsanları himayelerine almayı kendileri seçiyorlar. Tüm sorumlulukları öyle ya da böyle göğüslüyorlar. Fingolfin, halkını başarısızlığa uğrattığını düşünerek dikiliyor Melkor’un karşısına. Başarısızlığın sorumluluğunu böyle almayı seçiyor. Maedhros kendi seçimiyle çadırdan girerek silmarilleri çalmaya yelteniyor. Fëanor’un yaktığı o ilk kıvılcım yanarak Orta Dünya tarihi dediğimiz büyük ve dopdolu sayfaları, ciltlerce kitabı, animasyon filmlerini ve altı filmlik modern üçlemeleri getiriyor.
Diyeceklerim bu kadar. Fëanor’un özgür iradeyle olan bağını iyi şekilde anlatabildiğimi unutuyorum. Siz bu teori hakkında ne düşünüyorsunuz? Gizli Alev gerçekten de Fëanor’un içinde olabilir mi? Şu sözlerle yazımızı bitirelim:
“Kederden geçireceğiz yolumuzu neşeye kavuşmak için, en azından özgürlüğe ulaşacağız.”
[1] Morgoth’s Ring, Myths Transformed, Text VIII, s.411, Paperback Edition, 2015
.