Bugün sizlere hepinizin bildiği, en azından birkaç eserini ya da kendisini bir yerlerde gördüğünüz, benim de en sevdiğim ressamlardan birisi olan Frida Kahlo ’nun hayatından bahsetmek istiyorum. Tam adıyla Magdalena Carmen Frieda Kahlo y Calderón, onu tanıdığımız adıyla Frida Kahlo 6 Temmuz 1907’de Meksika’da dünyaya geldi. Babası Macar kökenli bir Alman, annesi ise İspanyol ve Amerikan Yerlisi kökenli bir Meksikalı idi. Kahlo, hayatının ileri dönemlerinde bu iki zıt kimliğine sömürgeci Avrupalı ve yerli Meksikalı şeklinde ayırarak eserlerinde yer verdi. Küçüklüğünde çocuk felci geçirdi, hayatı boyunca yürüyüşü bu yüzden biraz aksaktı. Yakın olduğu fotoğrafçı babasına stüdyosunda ona yardımcı oluyordu. Bilimle ilgilenen Frida, 1922’de tıp okumaya başladı. O sırada Rivera ile tanıştı. 1925’te bir otobüs kazası sonucu 30’dan fazla ameliyata girdi ve bu iyileşme sürecinde kendine resim yapmayı öğretti. İyileştikten sonra Meksikalı Komünist Partisi’ne katıldı ve orada Rivera’yla tekrar karşılaştı. Kahlo, Rivera’ya çizimlerinden bazılarını gösterdi ve Rivera onu resim çizmeye devam etmesi için cesaretlendirdi.

1929 yılında Frida, Rivera’yla evlendikten sonra resim tarzını değiştirdi. Onun bir nevi imzası haline gelecek olan geleneksel Tehuana kıyafetini giymeye başladı. Frieda and Diego Rivera (1931) tablosu hem yeni kıyafetini, hem de Meksikalı halk resmine olan ilgisini açıkça belli ediyordu.
Kahlo bu resmi San Francisco Kadın Sanatçılar Topluluğu’nun 6. Yıllık Sergisi’nde gösterdi. Bu sırada Rivera’yla beraber San Francisco’da yaşıyordu. Bu resim, öncekilerden daha soyuttu.
Rivera solda elinde bir palet ve fırçalarla duruyor, mesleğinin objeleriyle. Önemli bir ressam olarak resmedildiğini söylersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Bu sırada Kahlo onun yanında daha sinik ve önceki resimlerinden daha koyu tenli bir şekilde duruyor, geleneksel bir Meksikalı evli kadın olarak gösteriyor kendini. Bu resimde, biraz resmi bir poz görüyoruz ve bu poz çiftin gelecekteki fırtınalı ilişkisi için bir ipucu haline geliyor.
Şöyle bir ek bilgi daha verelim: Kahlo bu resmi Amerika’ya Rivera’yla giderken çizmiş. Yine bu dönemde erken biten hamilelikler ve annesinin ölümü üzerine en rahatsız edici eserlerinden bazılarını çiziyor.
Henry Ford Hospital (1939)’da hastane yatağındaki iç kanaması.
Bu resimde Kahlo’yu çıplak bir şekilde bir sürü şeyle beraber görüyoruz. Bir fetüs, bir salyangoz, bir pelvis ve birkaç başka şey onun etrafında damara benzer kırmızı ipler sayesinde süzülüyor. Kahlo’nun çoğu ilk çalışmasında olduğu gibi bu da çok kişisel bir tablo ve ikinci düşüğünün hikayesini anlatıyor.
My Birth (1932)’de saklı bir kadının doğumu.
1933’te Kahlo ve Rivera, Meksika’ya geri döndü ve önemli sanatçılarla politik aktivistleri ağırladıkları evlerinde yaşamaya başladılar. Kahlo’nun tek başına yaptığı ilk sergisi 1938’de, New York’ta Julien Levy Galerisi‘nde oldu. Bir sonraki sene ise kendi eserlerini sergilemek için Paris’e geçti. Paris’te sürrealistlerle ve denilene göre saygı duyduğu tek sürrealist olan Marcel Duchamp ile de orada tanıştı. Aynı zamanda Louvre müzesi, bu yılda onun eserlerinden birisi olan The Frame (1938)’i aldı. Bu sayede Kahlo, müzenin koleksiyonuna girebilen ilk Meksikalı 20. yüzyıl sanatçısı oldu.
1930’ların ortasına doğru Rivera’nın Kahlo’nun kız kardeşiyle girdiği ilişki ve Kahlo’nun birden fazla erkek ve kadınla girdiği ilişki, bu çiftin 1939 yılında evliliklerini sona erdirmesine yol açtı. O sene içerisinde Kahlo, en ünlü tablolarını yaptı. Bu tablolardan birisi, benim de en sevdiğim tablolardan birisi olan The Two Fridas.
Alışagelmişin dışındaki devasa tuvalde (1.74 x 1.73 metre) iki aynı figürün el ele tutuştuğunu görüyoruz. Bu iki farklı kişilik, Kahlo’nun iki farklı tarafını temsil ediyor. Soldaki Kahlo’nun Avrupalı tarafı. Avrupai bir gelinlik giyen bu taraf, aynı zamanda Rivera’nın reddettiği tarafı olarak karşımıza çıkıyor. Tehuana elbisesini giyen tarafıysa Rivera’nın en sevdiği tarafı. Yerli Kahlo’nun kalbi bize tamamen gösteriliyor ve sol elinde Rivera’nın minik bir portresini elinde tutuyor. Bir damarla bize tamamen gösterilen kalbi, diğer Frida’nın kalbine bağlanıyor. Bu kalp tamamen açık ve bize kalbin anatomisini gösteriyor. Damarın sonu kesilmiş ve Avrupalı Kahlo’nun elinde bembeyaz elbisesine damlayan bu kan akışını durduracakmış gibi görünen cerrahi bir alet var. Bu iki figür, Kahlo’nun “sevilmeyen” ve “sevilen” versiyonlarını gösteriyor.
Tüm bunlara rağmen Kahlo, Rivera ile 1940’da tekrardan birleşti ve çift Kahlo’nun çocukluk evine taşındı. Kahlo’nun sağlık durumu iyiye gitmiyordu, kendini sık sık rahatlatması amacıyla içki ve uyuşturucuya veriyordu. Yine de 1940’larda yaşayan bir sanatçı olarak üretkendi. Kendinin sayısız portresini, değişen saç ve kıyafetlerle çizdi. 1940’ların sonu ve 50’lerin başında Kahlo bir sürü ameliyata girdi. Hayatının sonuna doğru yürümek için yardıma ihtiyaç duyuyordu. Hastalığı dolayısıyla Meksika’daki ilk sergisine 1953’te bir yatakta yatarak katılmak zorunda kaldı. Bir sene sonraysa çocukluk evinde akciğer embolisi sonucunda vefat etti.
Self-Portrait with Portrait of Dr. Farill (1951) tablosunda tekerlekli sandalyesinde otururken.
Kahlo’nun ölümünden sonra Rivera, öldüğü çocukluk evini bir müzeye çevirdi. Frida Kahlo Müzesi 1958 yılında, Rivera öldükten bir sene sonra halka açıldı. Frida Kahlo’nun Günlüğü (1944-1954 yıllarını anlatıyordu) ve Frida Kahlo’nun Mektupları 1995’te yayınlandı. Takvimler 1970’lere geldiğinde ünü iyice arttı ve 21. yüzyılda bazı eleştirmenlerin “Fridamania” dediği şeye yol açtı. Hayatının dramatik kısımları, ölümünden sonra bir sürü kitap ve filme ilham kaynağı oldu. Günümüzde ise bir feminist ve lgbtq+ ikonu olarak tanınıyor.
Hadi gelin sizlerle birkaç tablosuna daha bakış atalım.
The Suicide of Dorothy Hale (1939)
Kahlo, aktris Dorothy Hale’in yüksek bir binadan atlayarak intihar etmesi resmedilmesi istendiğinde bu tabloyu çizdi. Bu resim, esasında Hale’in yas tutan annesine bir hediye olarak çizilmişti. Geleneksel bir tablo ortaya çıkartmaktan çok Kahlo, Hale’in trajik atlayışının hikayesini resmetmiştir. Resmi sipariş eden müşteri, tablonun son halini görünce dehşete düşmüştü.
Kahlo bu tablosuyla bizlere fiziksel olarak yaşadığı zorlukları gösteriyor. Neredeyse çıplak olan Kahlo’nun yarılmış dekoratif omurgası bu resimdeki en dikkat çekici unsurlardan. Yukarıdaki resimde cerrahi bir askı giydiğini ve cildine çivilerin saplandığını görebiliyoruz. Bu tablonun çizildiği dönemlerde Kahlo bir sürü ameliyata girmişti ve sırtını düzeltmesi için özel korseler giyiyordu. Kronik fiziksel acısı için tedavi aramaya devam ediyordu ama bu konuda pek başarılı olduğu söylenemezdi.
“Kendi portrelerimi çiziyorum çünkü çoğu zaman yalnızım, çünkü kendimi en iyi tanıyan insan benim.”
Peki ya sizin en sevdiğiniz Frida Kahlo tablosu nedir?