I’m Standing on a Million Lives animesinin orijinal ismi, 100-man no Inochi no Ue ni Ore wa Tatteiru‘dur. Animemiz lise öğrencisi Yotsuya Yuusuke isimli bir karakterin çevresinde dönüyor. Kısaca bahsedecek olursak, Yotsuya sınıf nöbetçisi olduğu bir gün kapıyı kilitlemek için sınıfta kalır. Bu sırada yanında sınıfından iki kız daha vardır. Anlamadığı bir anda farklı bir dünyaya ışınlanır. Sınıfındaki iki kız da oradadır. Acaba bu dünyada ne yapmaları gerekmektedir?
Kahramanlık Hikayesi (mi?)
I’m Standing on a Million Lives animesi aslında Yotsuya’nın yalnızlığı ve oyuncu özelliklerinin tanıtılması ile başlar. Yukarıda bahsettiğim iki kız Shindou ve Kusue ile girdikleri dünyada bir “Game Master” ile karşılaşırlar. Tanıdık geldi değil mi? Bir oyun gibi görünen bu evrende Game Master, “Sınıf Çarkını” çevirerek karakterimize sınıfını verir. Çoğu oyun evreninde olduğu gibi bu evrende de Game Master kuralları açıklar ve onlara sıradaki görevlerini verir. Bir sürü görevden oluşan maceralarına başlarlar. Hayatta kalmaları için beraber çalışmaları gerekmektedir. Hep yalnız takılan karakterimiz bundan sonra nasıl bir durum içine girecektir? Bu yalnızlığının sonuçları nasıl olacaktır?
Aman Dikkat Spoiler!
Dünyaya düştükten sonra karşılarına çıkan garip yüzlü Game Master, kuralları açıklar. Eğer hepsi ölür ise gerçek hayatta da ölürler. Her görevden sonra GM’e bir soru sorma hakları olur. Her görevden sonra gruba yeni biri katılır. Toplam on görev vardır. Bu şekilde görevleri açıkladıktan sonra Yotsuya’nın sınıf seçimi yapılır. Sınıf Çarkı’nda bulunan sınıflar; Kılıçlı Savaşçı, Mızraklı Savaşçı, Baltalı Savaşçı, Isı Büyücüsü, Rüzgar Büyücüsü, Yaratık Büyücüsü, Hırsız, Avcı, ve diğer 5 sınıf. Karakterler 10. rütbeye ulaştıklarında sınıf değişimi yapabiliyor ve çark tekrar dönüyor. Eski mesleklerinden bazı özellikleri kullanmaya devam edebiliyorlar.

Evreni az çok anlatabildiğimi düşünüyorum. Karakterlerimizin sınıflarına değinelim. Shindou evrene ilk giren kişi ve ilk görevi yapan kişi. Kendisinin sınıfı: Rüzgar Büyücüsü. İlk görevi yaptıktan sonra yanına katılan kişi olan Kusue’nin sınıfı: Kılıçlı Savaşçı. İkisinin bir görev tamamlaması sonucunda katılan Yotsuya’nın sınıfı: Çiftçi. Aldıkları ilk görev “köy şefinin isteğini yerine getirin”dir. Köy şefinin isteği ise köylerine dadanan bir trolü yenmeleridir. Ve böylelikle maceraları başlar.
İnceleme
Öncelikle belirtmek isterim ki I’m Standing on a Million Lives animesinin 2. sezonu var. Fakat ben sadece ilk sezondan bahsedeceğim. Şahsen benim için sürükleyici ve her şeyin son derece kararında olduğu bir animeydi. İkinci sezon bitmeden dayanamayıp mangasına başlamayı bile düşünüyorum.
İlk defa bir animede tanışma sahnelerinde bile sıkılmadım. Onu bile akıcı bir şekilde yaptıklarını düşünüyorum. İzleyiciyi devamlı merak içinde bırakmaya çalışmaları ama bunu boğmadan yapmaları gerçekten büyük bir artı. Anime size oyun tadı verse de mesela “Sword Art Online” veya “Log Horizon” gibi animelere benzetseniz de aslında pek öyle olmadığını size en başından beri hissettirmeye çabalıyorlar. Başta fazla kadın karakter bulunması sebebiyle harem türünde sandım ve inanın ki animeyi kapatacaktım. Ama kesinlikle harem ile ilgili hiçbir olasılık dahi olmadığını ilerleyen bölümlerde anladım. Zira ana karakterimiz zaten çok sevilen biri değil. Hoşuma giden bir diğer şey ise karakterlerin drama dolu geçmişlerinin çok iyi yansıtılmış olması. Geçmişleri, şu an ki oldukları kişiye gelene kadar ki yaşadıkları trajedileri sanki kendiniz yaşamışsınız gibi hissedebiliyorsunuz. FRP mantığının kullanılmak istediği daha doğrusu bunu gerçek hayata aktarma istedikleri sonucuna varmak istiyorum çünkü olayların bir miktar buna evrilerek ilerlediği aşikar. Animeye eklenen ufak tefek akıl oyunları ve stratejik hamlelerin abartılmadığı için tat kattığını düşünüyorum. Başından sonuna kadar planlanmış ve yolundan sapmadan ilerliyor. Bu da bir kopukluk olmamasını sağlıyor. Beni çeken bir diğer özelliği de çeşitliliği olmuştu. Gerçekten çok çeşitli ve her bölümde bir kilit açıyoruz bu sayede seyir zevkimizi daha da yükseltiyor.
Olumsuz yönlerine gelirsek; aslında ekstrem bir savaş sahnesi beklemedim desem yalan olur. Eğer dolu dolu savaş sahnesi olan bir anime arıyorsanız üzgünüm Million Lives size göre değil. Çünkü karakterlerimiz bile dövüşmeyi hatta kılıç tutmayı yeni yeni öğreniyorlar. Ve tabii ki ana karakterin her şeyi üstlenmeye çalışması bir süreden sonra sinir bozucu olabiliyor. Bazen yaptığı “her şeyi ben bilirimcilik” tavrı ufak çaplı bir sinir krizi geçirmenize neden olabiliyor. Olumsuz bir diğer özelliği de kısa olması. Bence biraz daha uzun tutulabilirmiş 12 bölümcük yetmiyor.
Opening ve endingine pek katlanamasam da dinlenebilir olduğu düşünüyorum. Fakat soundtracklerini çok beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle 6. bölümde kulaklarınız bayram edecek. Endingin sonunda kısa komik hikayeler var ve izlemeye değer olduğunu düşünüyorum. Bazen bu hikayelerde karakterler oluyor bazen ise seslendirmenler, seslendirdikleri karakterlerin rolüne girip komik, tatlı bir hikaye sunuyorlar.
Genel hatlarıyla I’m Standing on a Million Lives beğendiğim bir anime oldu. Son dönemde çıkan kaliteli animelerin arasına girebileceğini düşünüyorum. Belki biraz daha değeri anlaşılırsa.
Son olarak Yotsuya’nın bir sözü ile bitirmek istiyorum:
“Ben hiç kimseyim. Sadece bir çocuğum. Sadece görkemli hayalleri olan aptal bir çocuk”.