Yaz mevsiminde Devlet Tiyatroları tatildeyken tiyatro hasretimizi gidermek için ya yaz dönemi oyunlarına gidiyoruz ya da tiyatro oyunları okuyoruz. Tam da böyle bir dönemde okumaktan fazlasıyla keyif aldığım tiyatro oyunlarından biri olan Godot’yu Beklerken’i geçtiğimiz dönemde Ankara Devlet Tiyatroları bünyesinde izledim. Bu oyun nezdinde konuşmak ve tiyatro özlemimize ufak da olsa su serpmek istiyorum.
“Hadi gidelim!”
“Gidemeyiz.”
“Neden?”
“Godot’yu bekliyoruz…”
Hepimiz hayatımızın belli dönemlerini, hatta bazılarımız hayatlarının tamamını bir bekleyişe adar. Neyi beklediğiniz önemsiz. Sadece bekleriz. Belki de sadece anlamımızı arıyoruz. Sonuç olarak insan bu dünyaya fırlatılmış ve burada kendi haline terk edilmiş bir varlıktır. Bir anlam aramamızdan daha doğal ne olabilir ki?
Godot kimdir, devamlı olarak düşünme hâli içerisindeyiz. Godot nerededir ve ne zaman gelecektir? Bu soruların cevaplarını bilmiyoruz ancak bir kez de olsa aklımızdan geçirmişizdir.
Hatta ve hatta Godot gelecek midir, Godot bir insan mıdır? Bütün bu sorulara birer yanıtımız var mı?
Yoksa Godot bir fikir miydi sadece?

Bekleme Eylemi ile Varolmak
Oyun, tamamen bir bekleyiş üzerine kurulu olan süreçte iki arkadaş arasında geçen diyaloglar aracılığıyla onların varoluş sancılarına ortaklık etmemizi sağlıyor. Oyunun tiyatro uyarlamasının beni en çok etkileyen ve beğenmemdeki en büyük etken olan şey, seyircinin de bu bekleme sürecine en yakından dahil edilmesiydi. Gerek oyuncuların tavırları, gerek sahne kurgusu, gerekse de iki perde ve yaklaşık iki saat süren oyunun başından sonuna kadar hiç sıkılmaya mahal vermeden bekleme duygunu yaşatması son derece başarılı bir yönetmenlik ve oyunculuk işi olduğunu kanıtlar nitelikte.
Aynı zamanda bir absürt tiyatro başyapıtı olan (Samuel Beckett’a selamımızı yollayalım buradan) Godot’yu Beklerken’in sahnedeki dekor kurgusu da olabildiğince sade ve şıktı. Yer yer oyuncuların 4. duvarı yıkarak seyircilere bir oyunda olduklarını hatırlatmaları ve karakterlerin varoluş sancılarına ortak olmak yerine; her bir bireyi kendi biricik varolma amacıyla yüzleşmeye itmesi bu bekleyişe ortaklık ederken beni fazlasıyla etkileyen noktalardan birisiydi.
Godot’yu Beklerken’de oyunun ana fikri “Bekleme” motifi üzerine kurulu anlayacağınız üzere. Sonucuna varılamayan bekleme ise insanı sıkıntıya sokan bir süreçtir; bir belirsizlik hali yani. Bu süreçte yapacak hiçbir şeyleri olmayan karakterlerimiz adeta sonsuz bir döngü içinde, arkası kesilmeyen bir sorgulama ve varlıklarının anlamını arama sürecindedirler. Bütün bu hisleri anlatırken kafanızda bir fikir oluştuysa eğer, bunları tiyatro sahnesinde canlı izlediğiniz düşünün. Oyunculuklar o kadar iyi olsun ki bütün bu sürece ortaklık ederken hiç zorlanmayın. Bu noktada yan karakterlerimizden “Lucky” ye ayrı bir parantez açmak istiyorum. Az ve öz kavramını karşılar nitelikte bir sahne süresini kullanma hâlini gösterdi bizlere. Neredeyse kusursuz bir karakter yaratımı ve oyunculuk izledik. Benim Godot’yu Beklerken’i okurken hayal ettiğimden çok daha güzel bir karakter yaratımıydı.

Samuel Beckett Oyunu Oynamak
Ve tabii ki melon şapkalar! Samuel Beckett’a karakterlerin tiplemesi sorulduğunda hiçbir cevap vermediği o anda, sadece karakterlerin varlıklarından bahsedip fiziksel detay vermediği o anda bile; “Emin olduğum tek şey melon şapka giydikleri” demişti. Oyunda da karakter kostümlerinin çok başarılı olmasının yanında melon şapka detayı ve oyundaki melon şapkanın altında yatan alt metin gayet güzel anlatılmıştı.
Benim tiyatro oyunları okumaya olan ilgimin içinde büyük payı olan insanlardan birisi olan Samuel Beckett’ın başyapıt olarak tasvir edilen oyunu Godot’yu Beklerken’i konuşmuş olduk bu yazıda. Okuduğum andan itibaren Ankara Devlet Tiyatroları’ndan Godot’yu Beklerken’i beklemeye koyulmuştum ve ilk fırsatta izleme fırsatı buldum.
Belli noktalarda, seyirciyi özellikle güldürmenin amaçlandığı ve bunu fark ettiğim noktalardan bahsediyorum, eleştiride bulunabilirim ancak zaten bu iki ana karaktere yakışmayan tavırlar olmadığından ötürü eleştiri yapmaya değer bulduğum bir konu değil. 2 saati aşkın bir oyunun yarısından daha fazla süresini sahnede sadece iki kişiyle oynamak kolay bir iş değil ve bu güzel oyunculuklarla hiç sıkmadan süreci takip etmemizi sağlamak konusunda gayet başarılı bir oyundu.
Gitme fırsatı olanların izlemeyi kaçırmamasını tavsiye ettiğim, izleme fırsatınız olsa da olmasa da bu yaz sıcaklarında içinize varoluşsal düşünceler serperek sizi serinleteceğini düşündüğüm ve okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim bir oyun Godot’yu Beklerken.