Mae govannen yıldızsızlar! İlk yazımızın ardından Legendarium üzerine diyecek pek çok şeyim olduğunu fark ettim. Maedhros’tan bahsetmek istediğimi söylemiştim. Bunu neden yapmak istediğimden de bahsedeyim: Maedhros benim en sevdiğim karakter. İşin şakası gibi gözükse de Maedhros’un hak ettiği kadar konuşulmadığını düşünüyorum. Hayranlar arasında gördüğü değer feci şekilde babası Fëanor’un ve amcası Fingolfin’in gölgesinde kalıyor. Silmarillion’da belki de bir başkarakter arıyorsak bakabileceğimiz iki kişiden biri Maedhros’muş gibime geliyor. Diğeri de kardeşi Maglor.
Öncelikle kendisi hakkında bilgi vermeden, şunu belirteyim, bu yazı iki kısımdan oluşacak. Diğer yazı için linki bu makalenin sonunda bulabilirsiniz.
Eğer kılıçlarınızı bilediyseniz ve Fëanor’un yanı başında yeminlerinizi edip Valar’a bir güzel meydan okuduysanız başlayalım!

Fëanor ve Nerdanel’in en büyük oğlu kendisi. Annesi gibi kızıla çalan saçlarıyla dikkat çektiğinden bakır-kafa manasına gelen Russandol ismine de sahip. Uzun diye de anılıyor. Annesi ona “güzel biçim sahibi” gibi bir şekilde çevirebileceğimiz olan Maitimo ismini veriyor. Bu da iyi bir görünüşe sahip olduğuna işaret. Babasının ona verdiği isim Üçüncü Finwë manasına gelen Nelyafinwë. Kral Finwë’nin ardından tahttaki sırasına işaret ediyor. Maedhros olan ismi; Maitimo ve Russandol isimlerinin birleşimi. Bu ismin birleşerek elflerin Sindarin lehçesine göre söylenen hali. Bu ismin Maedros, Maidros diye de yazıldığı görülüyor Tolkien’in notlarında ama biz son ve en alışıldık hali olan Maedhros’u tercih edeceğiz.
Fëanor’un yedi oğlu arasında en büyük olması elbette onu önemli bir yere koyuyor daha en başından. Finwë’nin ardından tahtta direkt üçüncü sırada, Fëanor’un en büyük oğlu ve diğer altısının ağabeyi konumunda. Kardeşleri üzerinde söz sahibi. Finwë oğullarından sonraki en önemli Ñoldo olduğunu bile söylemekte sakınca olduğunu düşünmüyorum.
Öncelikle neden onu başkarakter olarak düşündüğümü çok uzatmadan açıklayayım: Neredeyse en başından sonuna kadar hikayede olan iki karakterden biri. Bunu Maglor’a da uyarlayabilirsiniz, çünkü o da vardı.
Hikaye denince elbette Silmarillion’un tamamı akla geliyor: Ainulindalë ile başlıyor, ortada elfin daha e’si bile yok. Yine de hikayenin asıl amacı isminden de belli ve benim asıl anlatmak istediğim kısım Quenta Silmarillion’la alakalı. Yani Silmarillerin Tarihi ile. Ainulindalë ve Valaquenta ayrı birer eser gibi değerlendirebilir bu konuda. Zaten Akallabêth’i ve Güç Yüzüklerine Dair kısımlarını da ilk iki bölüm gibi dışarıda bırakmak gerekiyor.
Silmarillerin Tarihi’ne baktığımızda elbette başta bir başkaraktere sahibiz: Fëanor’a. Legendarium’da gerçekten eşsiz bir yere sahip Fëanor. Yaptıkları, başardıkları, kudreti ve ölümü bile her şeyiyle eşsiz. Silmarilleri yapmasından tutun da ölürken bedeninin alev alması dahi farklı şeylere işaret ediyor. Bu konuya ileriki yazılarda döneceğiz.
Maedhros’a gelelim tekrar. Kral Finwë, Melkor tarafından katlediğinde onun cesedini bulan ve Silmarillerin gittiğini fark eden kişi Maedhros olmuştu. Babası o sırada Valar tarafından yargılanıyordu ve bu korkunç haberi de “Kral Finwë katledilmiş ve Silmariller gitmiş!” diyerek Divan’a getiren de Maedhros’un bizzat kendisi idi.

Kalan olayları az çok biliyorsunuzdur ama kısa bir özet geçmekte fayda var: Bazı olaylar Maedhros için gerçekten kişiliğine etki eden derin olaylar olduğundan üzerlerinde de durmamız gereken şeyler olacak. Bir yandan başına gelenleri anlatalım ve Maedhros’u ne farklı kılıyordu onun üzerinde duralım.
Fëanor’un Yemini’ni tereddütsüz ettiğini düşünüyorum Maedhros’un. Babasıyla birlikte gitmek istediği açık, Finwë’nin intikamını almak istediği de. O sıralar genç olduğunu düşünmemiz de oldukça makul. Teleri’nin gemilerinin alındığı Kıyım’da da yer alıyor en önlerde ve Fëanor’un deliliğini paylaşmadığı görülüyor: Fingolfin ve halkının geri bırakılmasını onaylamıyor ve gemilerin yakıldığı makus olaya karışmıyor.
Bu olayın ardından Yıldızlar Altındaki Savaş olarak bilinen Dagor-nuin-Giliath gerçekleşiyor. Fëanor’u yaralı bir şekilde bulan Maedhros ve kardeşleri babalarının onlardan son isteğinin yemini tamamlamaları olduğunu duyuyorlar ve yaralı olan babaları yanarak oracıkta can veriyor.
Kral öldü, çok yaşasın yeni kral! Maedhros bu andan itibaren Ñoldor’un Yüce Kralı. Savaştan çok kısa süre sonra Fingolfin ve halkı da geliyor Orta Dünya’ya ve Maedhros, Melkor tarafından ele geçirilerek otuz sene boyunca tek elinden asılarak işkence görüyor.

Maedhros bu vakte kadar nasıl bir kişiliğe sahipti pek bilmiyoruz ama gemileri yakmaması bir ipucu veriyor bize. Babasının deliliğini henüz taşımadığı çok açık ve bu işkence de bana kalırsa onu derinden etkilemiştir. Aksi pek mümkün gibi gözükmüyor.
Sonrasında kuzeni Fingon büyük bir cesaret örneği göstererek ve Maedhros’un bir elini feda ederek onu kurtarıyor oradan. Fingolfin ve Fëanor Hanesi’nin arasında savaş çıkabilecekken bu hareket tarafların soğumasını da sağlıyor. Yine de ortada krallık problemi var. Maedhros, kardeşlerinin mizacının farkında ve çıkardıkları problemleri görüyor. Bana kalırsa büyük bir bilgelikle krallığı Fingolfin’e devrediyor.
“Aramıza keder gölgesini düşürmedikçe, efendim, Finwë hanedanının hem en yaşlısı hem de buna yaraşır biçimde en bilgesi olarak hükümdarlık hakkı sizin olmalıdır.”[1]
Silmarillion
Maedhros artık farklı biri. Sözlerinden de anlaşılacağı üzere, yaşadığı acılar ona bilgelik katmış ve yapmak istediği şey çok net: Melkor’a karşı savaşmak ve Silmarilleri geri alarak babasının vasiyetine sadık kalmak. Bunu neredeyse her hareketinde fark ediyoruz. Öncelikle kardeşlerini alarak doğuya gidiyor ve Himring Tepesi’ne yerleşiyor. Buradan diyarı korumaya başlıyor, öyle ki buralar Maedhros Hududu olarak biliniyor.
Maedhros’un geçirdiği işkencenin ardından yavaşça iyileştiği ve kudretinin arttığı dahi söyleniyor. İçinde yanan bir alevden bahsediyor Tolkien ve sol eliyle kullandığı kılıcın daha ölümcül olduğunu anlatıyor. Yine de çektiği acıların gölgesi kalkmadı kalbinin üstünden, ifadesini de kullanıyor.
Bundan sonraki olaylar genelde savaşa dayanıyor. Kavgalı dövüşlü bir dönem diyebiliriz. Beleriand Savaşları kızışıyor ve Dagor Aglareb’de Fingolfin, Maedhros ve Finarfin’in oğulları Ñoldor’un ordularını birleştirip Melkor’un ork birliklerini çekiç ve örs gibi araya alarak imha ediyorlar. Bu da Angband Kuşatması’nı başlatıyor. Neredeyse dört yüz yıl sürecek bir bahar dönemi olarak görülüyor bu dönem.
Maedhros başta olduğu için Fëanor Hanesi ile kalanların arası iyi görünüyor. Fingon ile olan dostlukları zaten Fingolfin Hanesi ile buzların erimesini önceden sağlamıştı. Finarfin Hanesi ile de ittifak devam ediyordu ve hatta Finrod ile birlikte ava çıktıklarından dahi bahsediliyor. Beleriand Baharı’nda işler iyi gidiyordu.
İzniniz olursa biraz Maedhros’un komutanlık ve savaşçılık yeteneklerini övmek istiyorum.
Tolkien pek çok kişinin kudretini ve dövüş yeteneğini över ancak iş savaşa gelince dikkatimizi belli başlı kişiler çekiyor yaptıklarıyla. Dagor Aglareb zaten buna iyi bir örnekken Ani Alev Savaşı ile dağılan Ñoldor’un arasından Maedhros’un topraklarını ilk geri alan lord olduğuna dikkat çekiliyor.

Şimdi asıl değinmek istediğim kısımlara geleceğim. Maedhros’un sahip olduğunu düşündüğüm vizyona. Silmariller için ettikleri yemin açık ve net olduğu halde Beren ve Lúthien, Silmaril’i çaldıklarında Maedhros onlara karşı bir hareket başlatmaktansa bir şeyi fark ediyor: Melkor zayıf. Koskoca karanlık tanrı artık zayıflamış ve belki de yenilebilir. Angbang başına yıkılabilir. Silmariller gerçekten geri alınabilir!
Bunu biraz açmak gerek: Melkor’un Ñoldor ve Orta Dünya için ne anlam ifade ettiğinin biraz altının doldurulması şart. Melkor için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Arda’daki en kudretli canlı. Yani Ñoldor’un isyan ettiği tanrıların toplamından bile daha fazla kudretlidir Melkor. İsmi bile “Güç İçinde Yükselen” manasına gelir. İçten içe Ñoldor belki de savaşlarının imkansızlığının farkındalar ancak karanlıklar efendisine meydan okumaktan yine de çekinmiyorlar.
Angband gibi bir saraya sızılması, Melkor’un korkunç tacından Silmarillerden birinin sökülmesi; bu koskoca karanlık tanrının zayıfladığına açık bir işarettir. Morgoth’s Ring kitabında Tolkien bundan da bahsediyor. Melkor’un aralarında en kudretli, hatta belirttiğim gibi hepsinin toplamından daha kudretli, olmasına rağmen nasıl da gücünü etrafını bozmaya ve yozlaştırmaya harcadığından tüm varlığını tükettiğini anlatıyor. İyice Arda’nın, yani dünyanın kendisine bağlandığını ve etrafındaki varlıklara akıttığı gücün onu nasıl zayıf bıraktığını.
Nasıl Sauron, Tek Yüzük’e aktardığı iradesiyle gücünü zayıflatmıştı, Tolkien bunu Melkor için şu harika cümleyle anlatıyor: “The whole of Middle-earth was Morgoth’s Ring.” Yani “Tüm Orta Dünya Morgoth’un Yüzüğü idi.”
Zayıflığın bir diğer kanıtını Fingolfin’in Melkor ile olan düellosunda görüyoruz. Melkor kalesinden bile çıkmaya aciz. Acı çekiyor Silmariller yüzünden ve Fingolfin kendisini defalarca yaralamayı beceriyor. Bir Ilúvatar Çocuğu, en kudretli tanrıya zarar verebiliyor! Düşünebiliyor musunuz?
Bunu fark eden de Tolkien’in belirttiğine göre Maedhros oluyor. Karanlıklar efendisi gerçekten de güçsüz düşüyor ve bu zayıflığı Ñoldor kullanabilir. Orta Dünya’nın özgür halklarının gücünü gerçekten ciddi manada ilk defa birleştirmeye çalışan kişi Maedhros oluyor ve kurulan ittifaka Maedhros’un Birliği deniyor.
Sayısız Gözyaşı Savaşı olarak bildiğimiz olay bunun ardından gerçekleşiyor ve Orta Dünya tarihinde buradaki kederi hiçbir şarkının anlatamayacağını söylüyor Tolkien. Ñoldor dağılıyor, insanlar katlediliyor, diyarlar tek tek düşüyor. Ne de olsa kan onların eline bulaşmıştı! (Selamlar Blind Guardian’a!) Bundan sonrası her anlamıyla karanlık dönemler.
Yazının ilk kısmını Maedhros’un hayatının bu kısmına kadar özetleyerek bitireceğim ve sizi ikinci kısma davet edeceğim: Babasının yeminine sadık, Orta Dünya’nın karşılaştığı karanlığın karşısında korkusuzca duran ve vizyonlu bir prens görüyoruz burada. Yine de büyük bir fark var: Fingon, Finrod, Fingolfin gibi saflıkla dolu, iyi mi iyi bir kahraman yok karşımızda. Maedhros oldukça gri karakter olarak görebileceğimiz seviyede. Ortanca üç kardeşi “kötü” olarak nitelendirilebilirler mesela ama Maedhros’a iyi ya da kötü diyemiyoruz basitçe. Silmarillerin yapılışından yok oluşuna kadar her ilmekte yer almış, Silmarillion’ın en derin karakterlerinden biri.
Merak etmeyin ikinci kısım için beklemeyeceksiniz, çünkü o yazı hemen burada! Aurë entuluva!
[1] Silmarillion (çev. Berna Akkıyal), s.241-242, İthaki yayınları