Mae govannen yıldızsızlar! Önceki yazımızda çok sevdiğim Maedhros Nelyafinwë’yi Sayısız Gözyaşı Savaşı’na kadar inceledik hep birlikte. Gelin kızıl saçlı prensimizin yaşadıklarına bakmaya ve değerlendirmeye devam edelim.
Bıraktığımız yerde dağılmış bir haldeydiler. Sayısız Gözyaşı Savaşı kaybedilmişti ve Himring’ten Hithlum’a Ñoldor diyarları tek tek çökmüştü. Gondolin gibi yerler ayaktaydı sadece. Yeminleriyle birlikte Beleriand’ın ormanlarında sürgün hayatı yaşayan Fëanor Hanesi’ni, üzerlerine çökmüş kıştan kurtaran bir haber ulaştı: Thingol ölmüş, Melian Kuşağı kalkmış, Silmaril ise Beren ve Lúthien’in oğlu Dior’un ellerine ulaşmıştı. Nauglamir ile birleştirilmiş Silmaril’i boynunda taşıyordu.
Doriath artık savunmasızdı. Celegorm saldırmak konusunda ısrarcıydı. Maedhros’un saldırma konusunda tereddütleri olduğu söylenir, yine de ettiği bir Yemin vardı ve onun peşinden gitti. Doriath yıkılsa da Silmaril’i ele geçiremediler ve Maedhros üç kardeşini o savaşta kaybetti: Curufin, Celegorm ve Caranthir’i.
Savaş esnasında Celegorm, bazı adamlarına Dior’un çocuklarını ormanda aç susuz terk etme emri vermişti. Maedhros, yaptıklarının sonuçlarının ve acımasızlığının çocukların üstüne bu şekilde yansımasından pişman oldu. Çok uzun bir süre boyunca çocukları ormanda aradığı söylenir, çaresizce. Yine de bulmayı başaramamıştı.

Şimdi işler biraz daha ilginç hale gelecek. Fëanor’un Yemini’nin sebep olduğu en korkunç olaya geliyor çünkü sıra. Bakıldığında, ilk iki akraba kıyımının açıklaması makul yerleri var. İlkini tanrıların hatası, ikincisini ise Dior’un haksız kibri olarak görüyorum. Üçüncü Akraba Kıyımı ise Maedhros’un bu zamana kadar oluşturduğu kişiliğe pek uymuyor: Devreye Fëanor’un Yemini ve Mandos’un Hükmü giriyor.
İkinci Akraba Kıyımı’nda olduğu gibi Maedhros’u ittiren bir Celegorm yok. Aksine daha yumuşak başlı Maglor var yanında. Ayrıca kişilikleri hakkında pek fikir sahibi olmadığımız ikizler Amrod ile Amras da orada (Son notlarda birinin daha önce ölmüş olma durumu var, buna başka yazılarda değineceğiz). Yani Maedhros’u savaşmaya ikna eden ne oldu? Nasıl oldu da limanları basarak kendi halkından da orada olanları da katlederek ellerinden Silmaril’i almaya çalıştı?
Bu konu üstte de belirttiğim gibi birbirine uyan iki farklı durumla açıklanıyor: Fëanor’un Yemini ve Mandos’un Hükmü’yle. Fëanor’un Yemini basitçe Silmarilleri kim tutuyorsa tutsun onları geri almak üzerine Eru’ya edilmiş ve Manwë ile Varda’nın şahit tutulduğu korkunç bir yemin. Silmaril kimin elindeyse yemini eden kişi onu geri almak zorunda, aksi takdirde sonsuz karanlık alınyazısı olacak. Legendarium’da edilen yeminler önemlidir. Yüzüklerin Efendisi’nde Elrond ve Gimli’nin konuşmasını hatırlarsınız belki:
Gimli: “Yol karardığında yolunu ayırana dost denmez.”
Elrond: “Belki. Lâkin gecenin çöktüğünü görmemiş olan, karanlıkta yürümeye aht etmemeli.”
Gimli: “Yine de ağızdan çıkmış yemin titreyen yüreğe güç verebilir.”
Elrond: “Ya da çökertebilir o yüreği.”
Elrond’u büyütenlerin Maedhros ile Maglor olduğunu düşünürsek bu diyalog bir anda olduğundan daha büyük anlamlar kazanıyor. Elrond’un kuşkusuz ki çöken yürekleri yakından tanıdığı bir gerçek. Maglor’un özellikle ikizleri zamanla sevdiğinden bahsediyorlar. Hatta popüler bir teoriye göre, meşhur kılıç Narsil aslen Maglor için yapılmıştı ve Maglor onu Elros’a hediye etmişti. Elros, Numenor’un ilk kralı olarak taç giymişti ve kılıç nesilden nesle aktarılarak Elendil’e kadar gelmişti. Sonra kırık parçalar birleşti ve Anduril adını alarak Aragorn’a kadar geldi. İlk Tolkien yazımızda evrenin koca bir bütün olduğundan bahsetmiştik. Bu makul teori de bunu doğrular nitelikte önümüze seriliyor.
Edilen yeminlerin gücü ve ağızdan çıkan sözlerin önemi Tolkien’in her anlatısında karşımıza çıkıyor neredeyse. Silmarillion’ın bütün olayı zaten edilen koca bir yemine kuruluyken, Yüzüklerin Efendisi’nde dahi anılıyor yeminlerin ve edilen sözlerin kudreti. Edilen sözlerin içine lanetleri de almak mümkündür belki. Özellikle de çok kudretli varlıkların ağızlarından çıkan sözlerin lanet şeklinde söylenmesinin önemini vurgulamak gerek. Bunun ilk örneklerinden biri Mandos’un Hükmü’dür. Mandos’un sözleri çok ağır ve sözlerinin kudreti aslında o kadar yoğun ki, dedikleri tek tek çıkıyor. Sonsuz Gözyaşı dökeceksiniz, diyor Ñoldor’a, aynen gerçekleşiyor; Fëanor’un Yemini’nin onlara ihanet edeceğini söylüyor ve bu da aynen gerçekleşiyor. Buna diğer bir örnek olarak da Melkor’un Húrin soyunu lanetlemesini gösterebiliriz. Orta Dünya’nın en büyük trajedilerinden biri gerçekleşiyor. İki kardeş, kan bağlarının bilincinde olmadan evleniyorlar ve hepsi trajik şekilde ölüyor. Doğmamış çocukları bile bu lanetten nasibini alıyor.
Hepsini bir araya getirdiğimizde Maedhros’un ve Maglor’un harekete geçmesi kaçınılmaz duruyor. Akraba Kıyımları arasında en korkuncu da böylelikle gerçekleşiyor. Yine garip olan şeylerden biri, güçsüz ve kendi halkının bir kısmı taraf değiştirmiş olmasına rağmen Maedhros’a sadık kalanlar yenilmiyorlar. Burada Gondolin’den ve Doriath’tan kaçanlar da vardı. Yani katledilenler sadece Teleri’den değildi.

Maedhros’un en başta yine hareket etmek istemediğinden ve duyduğu pişmanlıktan bahsediyor Tolkien ve Silmarillion’da, bu kısmın anlatıldığı yerde, yeminlerinin tamamlanmamasının farkındalığı ona ve kardeşlerine acı çektirdi, ifadesi kullanılıyor.[1]
Sonuçta başarısız oluyorlar ve sonrasında haklarında bildiğimiz tek şey Elrond ile Elros’u yetiştirmiş olmaları ve Öfke Savaşı’nın ardından da Silmarilleri Eönwë’nin kampından çalmaları. Eönwë’ye haber gönderip Silmarilleri talep ediyorlar: Babamızın yaptığı ve Morgoth’un çaldığı, hakkımız olan Silmarilleri istiyoruz. Eönwë artık Silmariller üzerinde hak iddia edemeyeceklerini söylüyor; Dior’un katledilişi ve Sirion’a yapılan saldırıdan dolayı bu hakkın onlardan gittiğini ifade ediyor. Mücevherlerin Valinor’a döneceğini ve ikisinin de af ve yargılanma için dönmeleri gerektiğini söylüyor.
Burada Silmarilleri almak konusunda endişeleri olan kişi Maglor oluyor ve Maedhros onu ikna ediyor. Yeminlerinin sonsuz karanlığı çağıracağından bahsediyor. Maglor’un kalbi epey kederli olduğundan bunu yapmak istemiyor. Maedhros ise şimdi yapmazlarsa Valinor’da bunu asla yapamayacaklarından bahsediyor. Maglor en sonunda kabul ediyor. Kampa sızıp muhafızları öldürüyorlar ve Eönwë gitmelerine izin verdiği için öldürülmeden kamptan çıkmayı başarıyorlar. Kalan iki Silmaril ve kalan iki Fëanor oğlu oldukları için birer tanesini alıyorlar.
Silmarillerin kaderi bağlanıyor böylelikle. İkisi de ellerini yakıyor ve mücevherler onları reddediyor. Maedhros yeminin boşa çıktığını anlıyor ve buna dayanamayarak mücevherle birlikte kendini ateşlere atarak intihar ediyor.

Hikayeyi yeterince anlattık. Kalbim de kırılmadı desem yalan olur. Kitabın ilk bölümlerinden beri dikkatimi çeken ve daha en başından belki de en sevdiğim karakter olan Maedhros’un bu trajik sonu ilk okuduğumda mahvetmişti beni. Tüm Silmarillion biraz böyle aslında. Yüzüklerin Efendisi gibi büyük ölçüde hayatta kalan karakterlerle sona ermiyor. Aksine Tolkien acımasız bir yazar gibi sevdiğimiz tüm karakterleri tek tek alıyor bizden. Sonunda çok az karakter sağ kalıyor.
Ölümlerin bir kısmı kahramanca. Fingolfin karanlıklar efendisinin karşısında savaşırken ölüyor, Fingon’u Balrogların efendisi katlediyor. Kalan ölümler oldukça trajik. Túrin, Nienor, Húrin, kendi kibrinin altında ezilerek ölen Turgon, Aredhel ve Maedhros gibi. Eğer karakterleri severek okuduysanız Silmarillion eminim çoğunuzu beni çarptığı gibi çarpmıştır.
Şimdi acılarımızı kenara bırakalım ve Maedhros’a son bir bakışla yazımızı bitirelim. İlk yazıda da biraz bahsettim. Maedhros hikayede oldukça özgün bir yerde duruyor. Yaptıklarının ağırlığının ve sorumluluklarının tamamen farkında. Bir delilikle etse de babasının yeminini sonuna kadar tutuyor ve bunun bedelini ödüyor. Yeminine rağmen elinden geldiğince karanlıklar efendisine karşı koyuyor. Bu evrende yeminler oldukça bağlayıcı olduğundan onun da elini kolunu bağlıyor. En başından beri olayların göbeğinde ve kaderi değiştiren hamleler yapıyor.
Bunların yanında bir de savaşçılığı ve komutanlığı sık sık övülüyor. Beyaz, parlak bir alev gibi yanan ruhundan, sol eliyle savrulan kılıcının hiddetinden bahsediliyor. Komutanlığı da epey takdire şayan. Silmarillion gibi geniş bir kitapta, savaş anlatımı oldukça az olmasına rağmen Maedhros’un Birliği’nin taktiklerini ya da Dagor Aglareb’de Ñoldor ordusunun onun komutasında neler yaptığından söz ediliyor. İlk yazımızda vizyonlu hareketlerinden ve liderliğinden de az çok bahsettik.

Benim ilgimi çeken yanı ise gri karakter olması değil temelde. Olması gereken kahramana dönüşemiyor oluşu. Mesela Fëanor da benim en sevdiğim karakterlerdendir ancak kusurları epey çok ve pek çok hareketini onaylamam. Fëanor’u sevme sebebim Legendarium’da tuttuğu yeri ve en insan karakter olmasından ileri geliyor. Fëanor’un griliğini seviyorum diyebiliriz. Maedhros’un durumunda ise gerçekten tüm Ñoldor’u aşabilecek bir kahramanlık potansiyeli varken babasının izinden sürüklenmesi bunu heba ediyor. Babasının mirasının kurbanı ve kurduğu Birlik, gerçekten Angband’ı dümdüz etme potansiyeline sahipken Fëanor’un Yemini üstlerine gölge gibi düşüyor ve doğuluların ihaneti onlar perişan ediyor. İç savaş çıkmaması adına gururunu ve tacını kenara bırakabilen, Lúthien’in peşinden gidip onların yaptığı büyük işe saygısızlık etmektense Melkor’a tüm Beleriand’ın güçlerini birleştirip saldırmayı tercih eden bir lord. Lúthien’le Beren’in yaptığı en büyük işe saygısızlık etmeyip yaptıkları diğer işe (oğulları Dior’a yani) saygısızlık ettiği (öldürdüğü) gerçeğini göz ardı etmek durumundayız tabii ki.
Ayrıca Maedhros’un yayınlanmış Silmarillion’da diğer karakterlere kıyasla repliğinin çok olduğunu fark ettim. Repliği olmayan karakterler bile mevcutken bu dikkate değer bir detay. Genelde kitapta mühim olan replikler dışında pek konuşma yok. Tolkien’in kendisine epey önem verdiğini söylemek mümkün bu sayede. En başından en sona varlığını koruyan nadir karakterlerden olduğunu da hesaba katarsak, belki de hikayenin başkarakteri gerçekten de kan gözyaşları döküp beyaz aleviyle güçlenmiş ancak yaptıklarının bedelini ödeyerek kara alevlere kurban düşmüş bir prens olabilir mi?
Maedhros hakkında diyeceklerimiz şimdilik bu kadar yıldızsızlar! Siz de düşüncelerinizi bizle paylaşmayı unutmayın. Aurë entuluva!
[1] Silmarillion, Harper Collins yayınları, s.297