Merhaba yıldızsızlar! Animeler denince akla gelen serilerden biri One Piece kuşkusuz ki. Uzunluğundan sıkça şikayet edilen ve insanların başlamaya dahi üşendiği bir seri. Hak veriyorum, ben başladığımda sene 2017’ydi ve o zamanlar bile uzundu. Şimdilerde de mangası çoktan 1000 sayıyı devirdi!
Bu yazıda büyük otoritelerle, devlet güçleriyle, donanmalarla, daha da önemlisi tanrıların bizzat kendisiyle savaşacağız!
“Ne anlatıyor bu seri acaba?” diye çoğu kişi düşünmüştür. One Piece’ten uzun uzun bahsetmeye ve bir de genel bir One Piece’te neler olacak yahu teorisi üretmeye geldim ben de size. Bu seri temelde neyi anlatıyor, onun peşine düşeceğim ve serinin geleceği hakkında bazı fikirler sunacağım. Uzun uzun açıklamalardan önce özeti alıp gideyim ben diyorsanız da şöyle basitçe özetleyeyim: Tanrılarla savaşmaktan bahsediyor ve en önemlisi de özgürlük arayışından!
Ha bir de Luffy, tahminen dünyayı yerle bir edecek.

Seriyi az çok izleyip “Ne tanrısı ya?” diye sorabilirsiniz. Özellikle ilk birkaç bölümde olanları düşünürsek çok ciddi bir seri değilmiş gibi bile hissettiriyor. Maalesef büyük serilerin de büyük kusurları olabiliyor, One Piece de bu kusurlardan bazılarına sahip: İşleniş sıkıntısına. Mangasına bakınca öyle gelmeyebilir ama animesi gerçekten Luffy gibi uzuyor.
Yine de asıl değinmek istediğim bunlar değil. İşin özünü yakalamak niyetindeyim. Buradan sonrası ister istemez One Piece hakkında spoiler içerecektir.
Her şey Korsanlar Kralı ismiyle andığımız Gol D. Roger‘ın idamı sırasında “Oraya bıraktım, gidin ve alın!” gibi şeyler söyleyerek insanlara hazinesi One Piece’in gerçek olduğunu söylemesiyle ve tüm dünyadaki korsanları hazinesinin peşine takmasıyla başlıyor. One Piece’i aramak için yelken açan ve zaten uzun zamandır kara bayrağı gemilerin direklerinde sallandıran korsanlar One Piece’i aramaya başlıyorlar.
Öncelikle basitçe One Piece’in dünyasından bahsetmem gerekiyor: Dünyayı ince bir şerit gibi saran tek bir kıta mevcut, ismi Red Line. Bu kıtayı boydan boya keserek yine dünyayı saran da garip bir okyanus mevcut. İsmi Grand Line. Bu okyanusun etrafı Calm Belt dediğimiz rüzgarsız bir hatla çevrilmiş durumda ve bu hatlarda çok tehlikeli Deniz Kralları ismini verdiğimiz devasa ve ölümcül yaratıklar yaşıyor ve gemilerin geçmesine müsaade etmiyor. Bu kıta ve garip okyanus dünyayı dört parçaya ayırıyor: North Blue, South Blue, East Blue, West Blue. Bunlar kocaman okyanuslar ve üzerlerinde parça parça adalar bulunuyor. Red Line dediğimiz kıtada Dünya Soyluları (Tenryuubito) olarak bildiğimiz dünyayı yöneten bir grup yaşıyor sadece ve o topraklar kutsal kabul ediliyor. Bütün dünyayı yöneten tek bir devlet var: Dünya Hükümeti. Doğrudan Dünya Soyluları’nın devleti. Dünyayı onlar yönetiyor ve dünya da denizlerden oluştuğundan ellerinde düzeni sağlamak adına bir Donanma mevcut. Elbette dünyaya hakim olsalar da bu dünya bir korsanlar dünyası ve bu korsanlar özellikle Grand Line dediğimiz denizde feci derecede üstün konumdalar. Dört İmparator dediğimiz korsanlar kendi yönettikleri bölgelere sahip. Bir de komple Hükümet’e karşı çıkan Devrimciler mevcut, başlarındaki kişi dünyanın en çok aranan adamı.

Dünya Soyluları’nı ancak 395. bölümden itibaren görmeye başlıyoruz. Sıradan halkla aynı havayı solumamak için olduğunu düşündüğüm sebepten astronot gibi kıyafetler giymişler ve tüm insanlığa kendi mallarıymış gibi davranıyorlar. Onların kılına zarar gelmesi Donanma’dan bir Amiral çağrılmasına sebep oluyor. Şunu da belirtmek gerek: Filo Amirali’nden sonra sadece üç Amiral bulunuyor donanmada ve seçilen kişiler tek başlarına aşırı güçlü oluyorlar. Öyle ki iki amiralin savaşı koca bir adayı yarısı buz ve yarısı alev olacak şekilde neredeyse yaşanmaz hale getirmişti.
One Piece basitçe altın yığınlarından oluşan bir hazine değil. Çok daha fazlası. Dünyayı değiştireceğini düşündüğümüz bir şey. Bin bölüm (sayıyla 1000 bölüm) geçti ve hala ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. En güçlü teori, bahsini açtığımız Dünya Soyluları’nın öğrenilmesinden en çok çekindiği Boş Yüzyıl‘la yakından ilgili olduğu. Serinin başladığı dönemden yaklaşık dokuz yüz sene öncesi ile sekiz yüz sene öncesi arasında neler olduğunu bilmiyoruz. Tarih kitapları bahsetmiyor, bilgiler silinmiş ve bir şekilde insanlar da anlatmayı bırakmışlar. Yani Dünya Hükümeti bir şeyler saklıyor. Sırf bu bilgileri araştırıyorlar diye bilgelerin bulunduğu Ohara isimli koca bir adayı yerle bir ettiklerini biliyoruz. Ohara yanarken Gondor neredeydi diye sorası geliyor insanın.
Dünya Soyluları’nın pislikleri üzerine fazladan bir yazı yazacak kadar nefretim birikmiş olsa da bu tipler aslında bize yabancı değiller. One Piece’in yazarı ve çizeri olan Oda Eiichiro aslında günümüze ve tarihimize dair çok fazla izle doldurmuş serisini. Dünya Soyluları da sırf kanlarından gelen gücü ekstrem şekillerde kötüye kullanan soylulara ve genel olarak insanların ezildiği düzenlere karşı tepkisini göstermek için çizilmiş bana kalırsa. Dünya Soyluları sırf istedikleri için bir insanı binek olarak kullanabiliyorlar ve canları istediği için kafalarına esen kişiye silah çekip vurabiliyorlar.

Elbette Luffy gibi özgürlük aleviyle yanıp tutuşan bir karakter, sonucu ne olursa olsun, bir yumrukla cevap veriyor.
Dünya Soyluları’nın üstte parantez içinde verdiğim ismini özellikle çevirmemiştim. Burada bahsetmek niyetindeyim anlamından: Yani Kutsal Ejderhalar‘dan. Kutsal Ejderha çevirisi ne kadar doğru bilemiyorum çünkü kelimede geçen Tenryuu ifadesi Gök Ejderhası şeklinde de çevrilebilir. Buna da Gökyüzü’ne doğu kültüründe atfedilen kutsallıkla bakıldığında Kutsal Ejderha ifadesi doğruymuş gibi geliyor. İngilizcede de Celestial Dragons olarak çevriliyorlar. Açık bir kutsaliyet göndermesi mevcut bana kalırsa. Doğu kültürüne ait pek çok mit ve hikayede ejderhalar batıda yansıtıldığı gibi altın düşkünü yaratıklardan ziyade sık sık tanrı rolünde görebildiğimiz, bilgeliğin yanı sıra akıl almaz güçlere sahip ve önemli derecede önemsenen varlıklar. Dünya Soyluları’nın da bu mitolojik yaratıkla özdeşleştirilmesi bana kalırsa bir tesadüf değil.
Oda Eiichiro Dünya Soyluları’nın kurduğu düzene karşı bir nevi Usopp‘un yaktığı Dünya Hükümeti bayrağı ve Luffy’nin bir Kutsal Ejderha’ya attığı yumrukla savaşmaya karar vermiş durumda.
Luffy, açık şekilde önceki Korsanlar Kralı’na fazlasıyla benzeyen biri. Roger’ın ikinci kaptanı Luffy’ye, “Fethedilecek çok yer var, buna hazır mısın?” diye sorduğunda, burada aslında Luffy’yi sınıyor. Luffy ise tam da ikinci kaptan Rayleigh’nin beklediği ve aynı Roger gibi bir cevap veriyor:
“Ben hiçbir yer fethetmek istemiyorum ki. Korsanlar Kralı denizlerdeki en özgür kişidir!”
Monkey D. Luffy

Yani sevgili Luffy’mizin derdi büyük şan şöhret falan değil, tam bir özgürlük! Dünyayı yönetmek ya da korsanları hükümete karşı kışkırtmak derdinde de değil. Sadece özgür olmak istiyor ve arkadaşlarının canını sıkanların da canına okuyor. Şans eseri bu can sıkan kişiler ya düşman korsanlar ya da Donanma’nın adamları oluyor. Açık şekilde Luffy’nin yolunda Donanma gibi bir engel var. Bunu aşması gerekiyor.
Mangada 906. bölüme kadar Hükümet’i Beş İhtiyar dediğimiz bir ekibin yönettiğini düşünüyorduk. Görünürde mutlak bir lider yoktu. Dünya Soyluları’nın emri altında beş adam ve bu beşliye çalışan bir Filo Amirali mevcuttu. Filo Amirali’nin emrinde üç Amiral vardı ve onların altında da pek çok Koramiral. Dünya Hükümeti’nin hiyerarşisi bu şekildeydi. Bir liderleri olduğunu düşünmüyorduk.

Yani aslında bir Final Boss‘umuz eksikti.
Bu eksiklik 906. bölümde Dünya Hükümeti’nin Boş Taht‘ına oturan Im isimli bir karakter yüzünden değişti. Meğer Hükümet’in başında biri varmış. Bana soracak olursanız bu kişi kesinlikle bir tanrıyı sembolize edecek ve Luffy’nin özgürlük arayışı tanrının oluşturduğu tiranlığı yumruğuyla yıktığı bir savaşla tamamlanacak. Bunun altyapısının özellikle Gökyüzü Adası‘nda hazırlandığını düşünüyorum ve başka bir konuya da tam burada girmek istiyorum.

Seride pek çok D. var: Monkey D. Luffy, Portgas D. Ace, Marshall D. Teach, Monkey D. Garp, Trafalgar D. Water Law… Liste uzuyor. Korsanlar Kralı Roger, bir geçmiş görüsünde, Dört İmparator’dan biri olan Edward Newgate‘e D. isminin özelliğini anlatıyor (Biz görmüyoruz tabii ki) ve Edward Newgate, Marineford Savaşı‘ndaki son sözlerinden birini: “ONE PIECE GERÇEK!” diye bağırarak tamamlıyor. D. isminin sırrını öğrendiğini görmemizden sonra bu sahnenin gelmesi de bu ismin One Piece’in temel kurgusuyla bağlantılı olduğunu anlamamıza yetiyor. Bunun üstüne bir de şöyle bir replik karşımıza çıkıyor ileriki bölümlerde:
“D.’ler tanrının doğal düşmanlarıdır!”
Rosinante
Elbette Rosinante bunu D.’lerin Kutsal Ejderhalar’ın doğal düşmanları olduğunu düşünerek söylüyor. Bu da Im’in bir tanrı olduğunu ve bir D.’nin onun en büyük düşmanı olacağı teorisini güçlendiriyor. Şimdi gelelim Gökyüzü Adası’na tekrardan. One Piece’in provasının yapıldığını düşündüğüm bölümlere.
Bu arc’ta, Luffy ve tayfası Gökyüzü Adası’na gidiyorlar. Burada demir yumrukla adayı yöneten ve her şeyi duyan, duyduğuna memnun olmadığı şeyleri de yukarıdan inen bir yıldırımla cezalandıran Tanrı Enel isimli biri var. Tam manasıyla ondan tanrı diye bahsediliyor. Bu kişi aslında yıldırım güçlerine sahip bir insan ancak bu yetenekleri o kadar kudretli ve etkili ki bir tanrı gibi güçlü o adada ve yıldırıma da dönüşebildiğinden kimse ona zarar veremiyor. Luffy’nin yeteneği ise hepimizin malumu: Kendisi bir lastik adam. Kimselerin yenemediği, yıldırıma dönüşebilen ve fiziksel saldırıların işe yaramadığı Tanrı Enel’i ise kim durduruyor, cevap açıkça belli: Lastik Adam Monkey D. Luffy! Çünkü lastik elektriğe karşı iletken değil. Enel’in ölümcül elektrik yüklü yıldırım saldırılarından Luffy sadece gıdıklanıyor. Ona yumruk atabilen tek kişi: Yani onun doğal düşmanı.

Luffy yumruklarıyla Enel’i def ediyor ve sonunda Gökyüzü Adası özgürlüğe kavuşuyor ancak sonuç olarak çok önem verdikleri çanı kırıyor. Hem de Enel’le kırıyor. Adadaki her şeyi onunla kırıyor desek daha doğru. Bu arc, bulunduğu konum ve Enel’in Luffy’ye göre aslında çok güçlü olması gibi sebeplerden ötürü biraz garip bir arc aslında. Bu yüzden de yazarın bize anlatmak istediği şeyin bu olduğunu düşünüyorum: Luffy kendine tanrı diyen zalimleri tek tek indirecek.
En büyük zalim de kesinlikle Hükümet’in başındaki Im Hazretleri. One Piece’in bunda ne gibi bir etkisi olacak inanın bilmiyorum ama en büyük savaşın One Piece bulunduktan sonra başlayacağına ve Luffy’nin bizzat Im’in kendisine Boş Yüzyıl’da yaşanan tahmini korkunç hadiseler üzerinden büyük bir düşmanlık besleyeceğine emin gibiyim. Luffy’nin derdi özgür olmak ve buna engel olan de en güçlü tanrıdan başka bir şey değil. Bu esnada da nasıl Gökyüzü Adası’nda o çanı Enel’le kırıyor, Im’le de dünyanın temellerini kıracak diye düşünüyorum. Dünya bir garip, Grand Line dediğimiz okyanusta normal pusulalar çalışmıyor, hava şartları bir anda değişiveriyor, bunların sebebi acaba Boş Yüzyıl olabilir mi? Luffy de One Piece’i kullanarak dünyayı daha normal bir hale getirebilir mi? Çanın kırılması ve Gökyüzü Adası için her şeyi değiştirmesi bence buna yapılan bir gönderme.
Her şeyi toparlayacak olursak One Piece saf bir çocuğun denizlerdeki en özgür adam olma arayışı esnasında bu özgürlüğü almasındaki en büyük engelin dünyayı prangalar altında tutan bir tanrı olduğunu keşfetmesi ve bu zincirleri elleriyle paramparça etmesi üzerine bir hikaye. Her karakterin güçlü hayalleri var ve hayal kurmak onları hayatta tutuyor. Öyle ya da böyle denize açılıyorlar ve hep birlikte aslında benzer bir düş kuruyorlar: Özgürlüğün düşünü. Nami dünya haritasını çizebilecekse özgürce her yere gidebilmeli, Sanji All Blue ismindeki tüm denizlerin buluştuğu noktayı bulacaksa en özgür kişilerden biri olmalı. Eğer ki Luffy kendine Korsanlar Kralı diyerek denizlerde hiçbir zincir olmadan gezebilecek ve koskoca bir bronz heykele sahip olacaksa, önce özgürlüğe ulaşmalı.
“Korsanlar Kralı olmak için!”
Monkey D. Luffy

“En güçlü kılıç ustası olmak için!”
Rorona Zoro

“Denizlerin cesur savaşçısı olmak için!”
Usopp

“All Blue’yu bulmak için!”
Vinsmoke Sanji

“Bir dünya haritası çizmek için!”
Nami
