Mitolojiye merak saldığımız bir dönem vardır. Bu dönemde karşımıza en olası çıkabilecek mit ise Persephone ve Hades’in mitidir. İlk okunduğunda genel algı Hades’i suçlayıcıdır. Çünkü Hades, Persephone’yi kaçırmış ve tecavüz etmiştir. Buraya kadar hepimizin bu bilgiye aşina olduğunu ve hatta bunun genel bir bilgiye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bugüne kadar bildiğiniz bu bilginin aslında ataerkil bir anlatımla yazıldığını ve bu mitin anaerkil bir hikayesinin de olduğu söylense nasıl olurdu? Her ne kadar Homeros’un Demeter için yazdığı “Persephone’ye Tecavüz” ilahisi olsa da antik Olympos mitlerinde böyle bir tecavüzden söz edilmez. Gelin her iki versiyonunu da detaylıca inceleyelim.
Ataerkil Mit

Ataerkil mitlerin anlatımına göre Persephone, Demeter’in bakiresidir. Persephone aslında olgunlaşmamış tahılı temsil etmektedir. Nasıl mı? Detaylara bakalım.
Persephone, Artemis ve Athena’yla birlikte bir gün çiçek toplamaya çıkar. Persephone etrafı gezerken başka bir meraya girer. O sırada güzel kokulu ve ilgi çekici bir çiçek görür. Onu kendine ister ve koparmak için yanına gider. Tam koparırken yer yarılır ve içine doğru sürüklenir. Bağırışlarını Demeter ve oranın yakınlarında bulunan bir mağarada olan Hekate duyar. Demeter, kızının kayboluşunun acısıyla dokuz gün boyunca hiçbir şey yemez. Yemeden içmeden kesilen ve kendi temizliğini bile unutan Demeter, elinde iki meşale ile Persephone’yi arar. Dokuzuncu gün biter ve onuncu güne geçildiğinde elinde bir meşale taşıyan Hekate’yi görür. Kızının çığlıklarını duyan Hekate’yle birlikte Persephone’yi görmüş olan Helios’a sormaya giderler. Helios, kızının Hades tarafından kaçırıldığını söyler.
Demeter bunu duyduktan sonra çılgına döner. Dünyayı çoraklaşmaya bırakır. Bu ise Zeus’un hoşuna gitmez ve Hermes’i, Hades ile konuşmaya yollar. Fakat Hades, Persephone’nin Yeraltı Dünyası’nın meyvesini yediğini ve artık Hades’in onun yuvası olduğunu söyler. Persephone, yeryüzüne her yıl sadece bir süre için dönebilirdi. Kış mevsimi Persephone’nin yeraltında geçirdiği dönemdi. Bu yüzden Demeter bütün bereketini yeryüzünden çekip kuraklığa bırakırdı. Persephone, kış kendini bıraktığında tanrısal bir çocukla geriye dönmüştür. Bu çocuktan birazdan bahsedeceğiz.
Persephone, Yeraltı Krallığı’nın yönetimini ele geçirmek için ölmek zorundadır. Buradaki ölüm gerçek anlamından ziyade mecaz anlamlı bir ölümdür. Şöyle ki Persephone kendi özgürlüğünü kaybetmiştir. Yeraltına ve Hades’e bağlanmaya mecbur bırakılmış ve hayatının çoğunu orada geçirmek zorunda kalmıştır. Böylelikle aslında köle değil kraliçe olmaya zorlanmış bir figürdür. Hades bir nevi kendisine bağlamak için Persephone’ye böyle bir özgürlük sunmuştur. Peki bu gerçekten de bir özgürlük müdür?
Demeter’in Armağanı
Mite dönersek, Demeter kızını ararken yolu Elefsis’e (Eleusis) düşer. Oradaki sarayın yanındaki kuyuya diz çöker. Kuyuya su almaya gelen kralın kızları Demeter’i soylu bir kadın zannederek su ve yiyecek vererek kralın çocuklarına bakmasını teklif ederler. Kralın karısı şarapla yanına gelir ve ona da ikram eder. Fakat oruçta olan Demeter, şarabı reddederek arpa ve su karışımı bir içecek arzu eder. Minnettarlığını göstermek ister ve kralın çocuğunu günlerce ateşe yatırarak ölümsüz yapmaya karar verir. Demeter bereketin ve tahılın tanrıçasıdır. Ateş yakar ve aynı zamanda arındırır. Burada küllerinden doğan Anka Kuşu tasviri aklımıza gelebilir.
Demeter Tanrıça olduğunu açıkladıktan sonra buradaki kuyuya kendisi için bir tapınak yapılmasını ister. Her kış oraya çekilir. Oruç tutar ve acısını çeker. Dünya kuraklaşır. Persephone döndüğünde ise çocuk olmaktan çıkmıştır ve artık kendisi de bir annedir.
Farklı Mitlerde Persephone
Persephone’yi aramaya giden, bazı mitlerde Helios olsa da bazı mitlerde Hekate’dir. Persephone’nin yeraltındaki zamanı bittiğinde ve derin çukurlardan yeryüzüne çıkmaya başladığında onu elinde meşalesi ile karşılayan Hekate’dir. Onu yeraltı dünyasında aramaya inen gene Hekate’dir. Artık anne olan bakire (Persephone), kron (Hekate) ile karşılaşmıştır. Ondan sonra Hekate ile bir daha ayrılmazlar. Persephone’nin yeraltında ve yeryüzünde yol göstericisi olmuştur. Bu yüzden de Persephone, yaşamını onunla paylaşır. Bununla birlikte Hekate tanrıça olduğunda, Persephone ona tanrıçanın yaşlı yüzünü görme gücü vermiştir. Hermes dışında üç dünya arasında dolaşabilen diğer bir tanrıça Hekate’dir. Bu yüzden bilge kişiliği onu önemli kılmaktadır. Aslında Hekate’nin krallığı yeraltı idi. Fakat diğer tanrılar gelip onu tahtından indirmişti. Bundan sonra bir mağarada ıssız bir karanlıkta yaşamaya başlamıştır.
Başka bir mitte Persephone, Gorgon kafası gördüğü bir kâbus görür. Fakat bu dehşet saçan Gorgon kendisidir. Persephone kendisiyle yüzleşmiştir. Ve bu kabusundan uyandığında artık hamiledir. Bu değişim annesi Demeter’i ve Hekate’yi de içine almıştır. Persephone sadece anne olarak dönmekle kalmaz Gorgon’un kafasına da bağımlı hale gelmiştir.
İlyada’da bahsi geçen Persephone ise korkutucudur. Çünkü bütün lanetleri ve bütün kötü dilekleri duyar ve gerçekleştirir. O ölümün tanrıçasıdır. Gorgon’un yüzünü içine almış ve çocuğunu taşır gibi onu her yere taşımıştı. Burada Medusa mitine gönderme yapacağız çünkü Persephone, Perseus gibi onun başını kesmemiştir. İçine alıp onu özümsemiştir ve böylelikle yılanlar derisinden arınarak çocuğa dönüşmüştür.
Buraya kadar hakim olunan genel bir Persephone, Hades ve Demeter mitini görebiliriz. Burada yeraltında Persephone’yi bekleyen ve onu gebe bırakan erkektir. Ekstra karşımıza çıkan Hekate figürünü de tanıtmaktadır. Başka bir yazımda paganizm, Wicca ve Hekate konularını da detaylıca ele alacağım. Ama onun dışında şimdilik bu mite odaklanalım. Anaerkil hikayeye geçmeden önce burada bahsedilen birkaç terimi açmak istiyorum.
Anne, Bakire ve Kron

Aslında mitolojide buna üçlü tanrıça denmektedir. Bu üçlü figür daha çok neopagan ve wicca inanışlarında rağbet görebilmektedir. Üçlü tanrıçayı aynı zamanda ayın evrelerine de benzetebiliriz. Sırasıyla dolunay, hilal ve karanlık ay. Aslında bu üçlü tanrıçayla özdeşleşen karakterler Artemis, Selene ve Hekate’dir. Fakat burada bunu anlatmamın nedeni Persephone mitinin içerisinde de fark edersiniz ki bir üçlü tanrıça figürü tasvir edilmektedir. Sadece tek farkı Anne ve Bakire figürlerinin işleyişidir. Fakat Kron figürü gene aynı şekilde korunmuştur. Kron terimini yaşlı, kocakarı ve bilge sözcüklerinin karşılığı olarak görebiliriz. Demeter’e yardım eden ve Persephone’yi yeraltından çıkarken karşılayan Kron figürü olan Hekate, bilge bir karakter olarak çizilmiştir.
Anaerkil Mit

Bu anaerkil yapıda olan miti aslında Amerikalı bir yazar ve aktivist olan Charlene Spretnak’a göre anlatacağım. Kendisi Lost Goddesses of Early Greece: A Collection of Pre-Hellenic Myths eserinde eski Akdeniz tarihinden de yola çıkarak antik Olympos mitlerini inceliyor ve farklı bir bakış açısı sunuyor. Hatırlarsınız ki ataerkil hikayede Persephone’nin Hades tarafından kaçırıldığını anlatmıştım. Bakalım Hades’in böyle bir etkisi olmadığı zaman mit nasıl ilerliyor?
Persephone, yeraltına gitmeden önce dünya kışı bilmezdi. Çiçekler, meyveler ve ağaçlar sürekli büyür, olgunlaşırdı. Yerleşik hayata geçildikten sonra Demeter, insanlara buğdayı (tahıl) hediye etti. Persephone’de annesiyle birlikte bu ekinlerin olgunlaşmasını bekledi. Ekinler olgunlaştıktan sonra Persephone, hem Demeter için hem de kendisi için taze bitkiler toplamak istedi. Demeter için nergis, sümbül, mersin çiçeği; kendisi için de kırmızı gelincikler topladı. Persephone, yeryüzündeki evlerinin çevresinde dolaşan başıboş ruhları gördü. Bu ruhlardan çok etkilendi ve annesine gidip yeraltında neden bu ruhları karşılayıp rahat ettirecek birinin olmadığını sordu. Yeraltı da Demeter’e aitti. Fakat ona göre yeryüzünde yaşayanlar daha önemliydi. Persephone, zaman geçtikçe bu ruhların acılarını, kederlerini daha çok hissetmeye başladı. Artık dünyanın güzelliklerinden zevk alamamaya başlamıştı.
En sonunda kendisi yeraltına inmeye ve bu başıboş ruhları karşılayıp rahat ettirmeye karar verdi. Üç adet gelincik ve üç demet buğday topladı. Demeter’den de yeraltına inmek için izin aldıktan sonra annesinin verdiği fenerle (Hekate’nin feneri) tek başına yeraltına doğru inmeye başladı. Karanlık ve korkutucu yerlerden geçti. Ölülerin acı dolu yakarışlarını duyuncaya dek sesini dahi çıkarmadı. Terk edilmiş umutsuz ruhlarla dolu bir çukur gördü. Kendilerince bu çukurun içinde gezinen ruhlar acı içerisindeydi.
Ruhların Kutsanması ve Persephone’nin Dönüşü
Persephone, bir kayanın üstüne annesinden aldığı feneri ve bir kova dolusu nar tohumundan oluşan altarını koydu. Gelen her ruhu tohumla takdis etti. Aylar boyunca Persephone, ölülere yol gösterdi ve onları kutsadı. Bu sırada Demeter, kızının yokluğuna dayanamadı ve gördüğü her çatlaktan çıkmasını umarak her yerde kızını aradı. Tanrıçalık görevini yapamadı ve bu yüzden dünya kuraklaştı, meyveler yetişmedi.
Bir günün sabahında, bir demet mor sümbül topraktan adeta fırladı. Bir dağın yamacında oturan Demeter’in çevresini sardı. Sümbüller onun emrine karşı geliyordu. Buna şaşıran Demeter ne demek istediklerini duymak için dikkat kesildi. “Persephone geliyor, o dönüyor”. Demeter büyük bir heyecanla kızını karşılamaya koştu. Bastığı her yer yeşillendi, çiçekler yeni bir çağa başlıyormuş gibi yeniden açtı. Yaşamın sonsuzluğu tekrar dünyayı bulmuştu. Hayvanlar saklandıkları yerden çıkmış ve toprak bereketini saçmıştı.
Demeter, Persephone için beyaz çiğdemlerden bir pelerin yapmıştı. Bahar artık kapıyı çalmıştı. O zamandan beri her yıl ölümlüler de Demeter gibi, Persephone’nin ölenleri kabul etmesini bekler ve bunun için festivaller düzenlerler.
Kısaca

Her ne kadar uzun olsa da iki miti de anlamak ve özümsemek gerekiyor. Bir tarafta zorla alıkonulmuş bir Persephone bir taraftan da kendi isteği ile yeraltına inen bir Persephone. Burada bahsetmek istediğim anaerkil efsanenin nasıl ortaya çıktığı. Çünkü ataerkil mit, Homeros’un yazdığı Odysseia ve İlyada’da bahsediliyor. Bu yüzden bu mite oldukça hakimiz. Fakat anaerkil mitin bizlere ulaşma serüveni aslında Mısır’dan başlıyor. Mısır eskiden anaerkil bir ülkeydi ve Tanrıça İsis’e inanırdı. Cennetin kraliçesi olarak adlandırılan Mısır’ın en büyük Tanrıçası İsis, yeraltı dünyasına özgürce girip çıkardı. Bu sayede Osiris’i ölümden diriltebildi. Buradan aslında Antik Olympos mitlerinden bazılarının bir Mısır-Yunan harmonisi olduğu sonucunu pekala çıkarabiliriz.
Üçlü tanrıçadan bahsederken neopaganizm ve wicca inançlarından bahsetmiştim. Aslında anaerkil mit bu inançlarda daha çok kabul görüyor. Çünkü paganizm, anaerkil bir yapıdan ziyade kadın ve erkeğin eşit olduğu bir inanç sistemidir. Fakat burada değinmek istediğim hangisinin kabul gördüğünden ziyade her iki mitin de farklılıklarıydı. Bu mit aslında yaşamımızdan örnekleri de bize sunuyor. Doğada olan düzeni algılamamıza yardımcı oluyor. Hatta bunun bir yansıması olarak çıktığı sonucuna bile varabiliriz. İçinde bulunduğumuz ataerkil düzenin nasıl işlediğine bile işaret edebilir. Kadınların kendilerini bulmaya çalışması, bir yerlere, birilerine mahkum kalması ve kendi özgürlüklerini elde etmek için bütün düzene karşı çıkmaya cesaret etmeleri yaşamamızın görünmeyen kısmında büyük bir yer kaplıyor. Bu yansımanın bir yerinde kendimizi veya çevremizi bulabiliriz. Önemli olan soru: Biz bunu hayatımızın neresine koymak istiyoruz? Kendi tercihimiz ile hayatımızı yönlendirmeyi mi istiyoruz yoksa birinin bizi yönlendirmesini mi? Gittiğiniz yolda olan inanç ve isteğiniz, sizin inanç ve isteğiniz olsun. Farklı yollar, düşünceler ve tercihlerle kendi kendimizin yöneticisi olalım. Mesela bu miti de alternatif bir yol, düşünce ve tercih olarak neden düşünmeyelim? Bundan örnek alarak hayatımızı yöneten zamanı, kişileri ve araçları neden kendimiz yönetemeyelim? Kendi yaşamını, kendin yaşadığın vakit, yaşadığını sandığın dünyanın perdesini aralayacak ve kainatı hissedeceksin.
Bir annenin kızını kaybedişinin üzerine acı dolu arayışları ve tatlı kavuşmalarının serüvenini burada bitiriyorum. Ama söylemeden de geçemeyeceğim her şey kişinin kendi isteği ile olduğunda ne kadar da hoş bir hal alıyor öyle değil mi?