Red Dead Redemption 2’yi piyasa sürüldükten tam 5 sene sonra oynadım. Daha önce bir defa oynamaya başlayıp henüz Valentine kasabasını bile göremeden sıkılıp bırakmıştım. Hayatımın bu döneminde birçok şeye başlayıp sadece başladığımla kalıyordum. Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin ilk iki kitabını, Yerdeniz serisinin yalnızca ilk kitabını; Nutuk’un ilk 200, Kapital’in ilk 100 sayfasını okudum. Red Dead Redemption 2’nin de yalnızca ilk 3 görevini yapmıştım. Sonra ise Arthur Morgan dahil hiç bir karakterle duygusal bir bağ kuramadığımdan ve de oyun mekaniklerini sıkıcı bulduğum için bırakmıştım. En azından kendime bahane olarak bunları söylemiştim. Oysa RDR2, can sıkıntısından başlayıp yine can sıkıntısından bıraktığım şeylerin listesine yeni bir eklentiydi sadece.
Oyunlara Geri Dönüş…
Aradan uzunca bir zaman geçti. Ben uzun zaman sonra yeni bir oyuna başlayıp bitirmiştim, bu oyun Baldur’s Gate 3’tü. Sonra Baldur’s Gate 3’ü tekrar bitirdim, sonra tekrar ve tekrar… Uzun bir süre sonra bir oyuna başlayıp bitirebilmek beni çok mutlu etmişti. Hem bu sebeple hem de ev arkadaşımın işinden istifa edip tüm gün Red Dead Redemption 2 oynamasından dolayı RDR2’ye bir şans daha vermeye karar verdim. Ve bu sefer sıkılıp bırakmadan önce en az 5-6 saat oynamaya karar verdim. Yoksa yine bitiremeyeceğimi biliyordum.

Yazının bundan sonrası ağır Red Dead Redemption 2 spoiler’ı içermektedir.
Daha önce hiçbir Read Dead oyunu oynamamıştım ancak yine de Red Dead Redemption 2’nin bir prequel olduğunu ve Dutch’un RDR’nin antagonistlerinden biri olduğunu biliyordum. Ancak bunlar dışında hiçbir karaktere ait başka bir bilgim yoktu. Yine oyuna ilk başladığımdaki gibi mekaniklerini ve mekaniklerinin dünya ile etkileşimini çoğu zaman sıkıcı buldum. Ama gerek bu sıkıcılıktaki rahatlık ve monotonluk hali gerekse beraber birkaç saat geçirmiş olduğum karakterlerle kurmuş olduğum bağ, benim Arthur Morgan’ın hikayesini oynamaya devam etmemi sağladı. Fakat oyun içinde ana görevler dışında neredeyse hiçbir aktivite ile uğraşmıyordum. Örneğin, oyunda avlayabileceğimiz birçok Legendary Animal var. Bu hayvanları avlaması gerçekten keyifli ancak bu hayvanların yalnızca bir tanesini avlayarak da oyunu bitirebiliyorsunuz. Dolayısıyla ben de uzun bir süre hiçbir Legendary Animal avına çıkmadım ve ‘Oyun sonuna yapacak bir şey kalsın.’ diye düşündüm.
Yarım Kalacak Çok Şey Var
Fakat her şey oyunun Guarma bölümünden sonra değişti. Guarma adasından döndükten kısa bir süre sonra Arthur Morgan’ın ince hastalığa yakalandığını Arthur ile aynı anda öğrendim. Arthur, kendi hayatının ne anlam ifade ettiğini ve geri kalan sınırlı vaktiyle neler yapması gerektiğini düşünürken ben de oyunda yapmak istediğim birçok şeyi Arthur Morgan ile yapamayacağım gerçeğiyle yüzleşiyordum. Çünkü Arthur yakında ölecekti. Arthur ile yapmaya başladığım tüm yan hikayeler yarım kalacaktı. Bu his Epilog başlayana kadar tüm oyunuma sirayet etti ve birçok yan görevi Arthur Morgan ile bitirdim. Ancak daha yapmak istediğim birçok şey varken Arthur’un hikayesi sona erdi.
Oyun boyunca beyaz şapka olarak oynadığım Arthur Morgan ile hiç beklemediğim kadar kuvvetli bir duygusal bağ kurduğumu Arthur ölünce farkettim. Arthur’un ölümünden sonra, epilogda ve epilog sonrasındaki açık dünya serbest dolaşım kısmında John Marston ile oynuyor oluşum ve Arthur ile yapamadığım bazı şeyleri John ile yapıyor olmak, Arthur ile gezip göremediğim yerleri John ile gezip görmek beni hayatımdaki yarım kalmışlıkları düşünmeye itti.
Hepimiz Bir Gün Bu Dünyaya Veda Edeceğiz
Aslında ben de bir gün öleceğimi biliyorum. Tıpkı tüm insanlar gibi. Tıpkı Arthur Morgan gibi. Benim de pişmanlıklarım var. Benim de yarım bıraktığım birçok şey var.
Arthur’un hikayesi ve RDR2’nin bu hikayeyi sunuş şekli beni gerçekten hiç beklemediğim bir yerden vurdu. Uzun süredir bir oyunun hikayesi, hayatıma sirayet edecek şekilde beni duygusal olarak etkilememişti. Yarım bıraktığım ne kadar da çok şey var! Acaba yarım kalanların hangileri gerçekten yarım kalmayı hak ediyor? RDR2 yalnızca oyunun sonunda bir karakteri benden alıp bir başkasını kontrolüme vererek bu yarım kalmışlığı bana nasıl hissettirdi? Oyunların hikayeleri, eğer oyun olmanın avantajlarını kullanıyorlarsa, beni etkileyebiliyorlar artık. Red Dead Redemption 2’nin beni etkilemeyi bu yüzden başardığını düşünüyorum. Başka bir medyumda Arthur-John arasındaki geçişin verdiği hisleri alabileceğimi sanmıyorum.

Bütün bunlar yüzünden, oyunları oyun oldukları için oynamaya devam edeceğim. Yeni oyunlar keşfedeceğim. Yarım bıraktığım oyunlara geri döneceğim. Siz de benim gibi orta yaş kriziyle karışık bir şekilde erteleme hastalığından muzdaripseniz oyun oynayın. Yarım bıraktığınız ve özlediğiniz şeylere geri dönün. Çünkü hayat zaten yeterince kısa.