Tarih nedir? sorusu hakkında pek çok şey yazıp çizilmiştir. Hatta ben de tarih bölümünde lisans eğitimini tamamlarken tam olarak bu isme sahip bir kitap okudum. Tarih dediğimiz şey ne? Bir bilim dalı mı? Bir öğreti mi? Ölülerin arkasından konuşmak mı? Geçmişte bırakılan belgeleri okuyup düzenlemek mi? Bu yazıda tarihin bu yönlerini, bilimsel tarafını, objektifliğini ve etik olma durumu gibi şeyleri tartışmayacağım. Burada aslında neden tarihle gerçekten ilgilendiğimizi ve tarihin ne olduğuyla ilgili kendi anlatımımı sunacağım sizlere. Bu konuya girmeden basitçe tarihle olan ilgimi de açıklayayım, daha önceleri fantastik edebiyat ya da bilim kurgu gibi dallarla tamamen hobi ve keyif için uğraşan biriydim ancak tarih öyle değil. Lisans eğitimimi tarih üzerinden tamamladım ve şu sıralar Genel Türk Tarihi üzerine İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmaktayım.
Lafı çok dolandırmadan başlayayım sözüme: Tarih elimizdeki en güçlü hikayedir. Tüm insanların hep birlikte inşa ettiği ve kelimenin tam anlamıyla herkesin elini taşın altına koyarak oluşturduğu tek hikaye. Tüm insanlığın ve komple bizim hikayemiz.

Çok fazla şey söylenir hakkında. Bilim olup olmadığı masaya yatırılır, tartışılır. Korkutucu bir şekilde siyasi bir araç olarak kullanılır, insanlar kafasına göre tarihi gerçekleri çarpıtır ya da düpedüz tarihle ilgili yalan söylerler. Devletler bir propaganda aracı olarak kullanırlar. Gerek savaş sebebi, gerek de kitleleri kontrol için bir araç haline getirirler. M.Ö. 200’lerde Çin’de kurulan Han Hanedanı’ndan devlet büyükleri eski olayları konuşup tarih kaydı tutar ve sonradan bu olaylardan ders çıkarmaya çalışırlar. M.S. 2021’e gelindiğinde ise İnönü Savaşları’nın olmadığını iddia etmeye cüret edecek kadar büyük yalancılar ile dolup taşmıştır etraf.
İşin daha kötüsü herkes bu konuyu çok iyi bildiğini sanır. “Herkes siyasetçi ya da tarihçidir.” gibi sözleri duymuşsunuzdur eminim. İnsanlar fanatizm seviyesinde bakarlar geçmişe ve aslında benim değinmek istediğim konuyu çok yanlış anlarlar: Tarih bir hikaye olsa da bir peri masalı ya da görkemli savaşlar bütünü falan değildir.
Bu konunun nasıl yanlış kullanıldığı ya da manipüle edildiği üzerinde daha sonra tekrar duracağız. Şimdilik asıl sorumuza, yani tarihin ne olduğu kısmına geri dönelim. Tarih bölümünü neden seçtiğim üzerine hep uzun uzun oturup düşünmüşümdür. Bilime katkı, geçmişin aydınlatılması, etik ve objektif anlatım, bilimsel ilerleme gibi kaygılara şu an sahip olsam da on sekiz yaşında üniversite tercihi yapan biri olarak kafamda aslında şu vardı: Ben en büyük hikayeyle ilgileniyorum.

Diğer yazılarıma bakıldığında iyi hikayelerin peşinde olduğumu az çok belli etmişimdir diye düşünüyorum. İyi bir hikayeyi kim sevmez ki? Fantastik edebiyatla bile bu sebeple ilgilenirken hikayelerin en gerçek ve en bizden olduğu tarihle ilgilenmemek nasıl mümkün olabilir? Baştan sona bir baktığımızda, doğru baktığımızda, önümüze koca bir karmaşa yığını koyulduğunu görüyoruz. Oradan oraya göç eden kavimler, büyük imparatorluklar, koca savaşlar, katledilen insanlar, doğal afetler, kıtlıklar, Kara Ölüm gibi hastalıklar… İyi hikayelerin olduğu koca bir bütünde buluyoruz kendimizi. Etrafımız şu an bile tarihten esinlenerek yapılmış eserlerle dolup taşıyor. Oynadığımız video oyunlarından tutun da televizyona uyarlanan dizilere kadar her yerde geçmişin hikayelerinin peşinde koşuyoruz. Bu hikayeler bizi heyecanlandırıyor aslında.
Selçuklular üzerine aldığım bir ders esnasında, dersi anlatan profesör (Aydın Usta‘ya buradan selamlar) o kadar iyi anlatıyordu ki, “Şimdi sıra III.Tuğrul’da, kendisi birkaç sene sonra ölecek ve devlet tamamen yıkılacak.” gibi bir cümle kurduğunda, “Hocam, niye spoiler veriyorsunuz ya?” derken bulmuştum kendimi. Hikaye beni o kadar içine çekmişti. İyi hikayeler dinlemeyi seven ve yazmaya çalışan biri olarak da geçmiş kadar etkileyici bir yer görmedim.
Haçlı Seferleri gibi bir kaos yumağını daha nerede bulabilirsiniz? Birinci Dünya Savaşı gibi en vurucu ya da etkili hikayeler nerede karşınıza çıkacak? Kenarda köşede kalmış bir çiftçi ya da demirci bile bu hikayelerde önemli ve rastgele yerler oynayabiliyorken, tüm insanlık ortak şekilde bu hikayeyi yazıyorken, bunun büyüsüne kapılmamak pek mümkün değil gibi görünüyor. Hikayelerde gerçekçilik arayanlara rastlamışsınızdır, bu yüzden Game of Thrones‘u öven ya da uçan ejderhalar var diye fantastik edebiyatı yererek gerçekçilik aradığını söyleyen. İşte en gerçek dehşetleri ve korku hikayelerini aslında tarihte bulabiliyoruz.

Bu dediklerimden elbette varmak istediğim sonuç geçmişin hikayelerini mükemmel bulduğum ya da toz pembe bir şekilde inceleyerek “Ah tarih de ne kadar güzelmiş!” diye bir tavır takınılması gerektiği değil. Nostalji sevdasından ya da tarihi görkemli bulduğumdan da bahsetmiyorum. Bu bakış açısıyla geçmişte yaşanan büyük olaylara bir kurguymuş gözüyle bakılmasını ve gerçekliğinden koparılmasını da kesinlikle doğru bulmuyorum. Bir hikayeden etkilenmek demek olan olayları romantize etmek değil elbette. “Atalarımız da ne muhteşem işler yapmış!” minvalindeki düşünceler ve kafa yapılarına da epey bir karşıyım açıkça söylemek gerekirse. Geçmişi “görkemli” görmek ve dönülmesini özlemek gibi şeyler genelde ideolojiyle alakalı oluyor ve tarihin çarpıtılmasına sebep oluyor.
Benim aradığım şey ise şu: İyi hikayelerin peşinden koşarken insanlığın izlerini ve tüm insanların bıraktığını gerçekten anlayabilmek ve öğrenmek. Elbette bunu meslek olarak edindiğimden dolayı artık bilimsel endişeler, etik gibi kaygılara sahibim. Objektif bir açıdan tarihi değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu da bahsettiğim nostalji hasretiyle yanıp tutuşan insanlarla karşılaşınca çok iyi anladım. Bir hikayeyi olduğu gibi kabul etmekte ne kadar problem çekildiğini görmek de beni üzüyor.
Tüm anlatılara ve hikayeye baktığımızda insanın ne demek olduğunu görmek de garip bir hisse sebep oluyor. İnsanın özüne ve doğasına dair şeyler buluyorsunuz. Herkes farklı çıkarımlar yapabilecek olsa da insanın kendisini görmek ve sebep olduğu büyük (iyi ya da kötü) şeylere tanık olmak şu ana ve günümüzdeki insana da bakışınızı etkiliyor. Benim açımdan insanın ne kadar kötü şeyler yapabilme potansiyelinin olduğuna şaşırma süreci yaşanmıştı. Yapılan katliamlardan tutun da devletlerin yapabildiği “kötülükler” beni epey şaşırtmıştı. Özellikle devlet kavramına farklı şekilde bakmak gerektiğini öğrenmiştim. Devletlerin iyi ya da kötü olmadığını, tamamen kendi çıkarlarını güttüklerini anlamıştım.
Sizin tarihte en sevdiğiniz hikayeler hangileri? Bu hikayelere nasıl bakıyorsunuz?