Bu filmi sevmiş olmayı gerçekten çok isterdim. Thor Ragnarok, çoğu kişinin komedik tonundan dolayı eleştirdiği bir film olsa da çarpıcı görselliği, tüm komedi unsurlarına rağmen gerekli yerlerde ciddileşmesi ve hikayesine hak ettiği ağırlığı vermesi ve Thor karakterini getirdiği noktayla beraber halen çok sevdiğim bir film. Yine de bu film için beklentilerim, film öncesi gördüğüm düşük inceleme puanlarının da etkisiyle, fazlasıyla düşüktü. Taika‘nın God Butcher hikayesini elbette çizgi romandaki kadar karanlık ve ciddi anlatmayacağını kabullenmiştim ama yine de Ragnarok’taki gibi yeri geldiğinde kendini ciddiye alan, çarpıcı renkler ve yeni mekanlarla beraber görsel açıdan da tatmin edici bir film görsem yeterdi. Peki Thor: Aşk ve Gök Gürültüsü, öyle mi oldu? Maalesef olmadı.

Film, evrendeki yerini tam olarak bilmeyen ve kendini keşfetmek için bir yolculuğa çıkan Thor’un, tanrı kasabı olarak bilinen Gorr’la yollarının kesişmesi ve kainattaki tüm panteonları kurtarmaya çalışırken aynı zamanda evrendeki yerini de keşfetmesini anlatıyor. İlk on beş dakikasında gerçekten de beklediğim gibi bir film olacağını, Ragnarok’un işe yarayan yönlerinin üzerine koyarak devam edeceğini düşünüp gerçekten umutlanmıştım. Gorr’un orijin hikayesine ve tanrılardan nefret etme sebebine verilen ciddiyeti çok sevdim. God Butcher’daki hikayenin birebir aynısını almayacağımızı biliyordum ama anlatılan hikayeden yine de memnun kalmıştım. Komedik tona rağmen Thor’un yaşadığı orta yaş krizinin odakta olması, sonrasında da Guns and Roses eşliğinde renkli bir aksiyon sahnesi izlerken koltuğumda kulaktan kulağa gülümsüyordum. Jane’in kanser olduğu haberiyle başa çıkmaya çalışması ve kendi yoluyla kanserle mücadele etmek istemesi, Valkyrie’nin New Asgard’ın bürokrasisinden bunalmış olması, her karakterin film içindeki hikayeleri çok sağlam temellere oturtulmuştu. Ama sonra film öyle devam etmedi. Hakkını yemeyeyim, tempo açısından filmle ilgili bir sorunum yok. Hiçbir şey çok hızlı ya da çok yavaş gelmedi. Ama film o ilk on beş dakikadan sonra çoğunlukla komik olmayan, fazla uzatılmış şakalar ve tamamen ilgimi kaybettiğim bir hikayeye dönüştü.
Film ton olarak kesinlikle komedi kısmına fazla eğiliyor. Evet, Thor Ragnarok da komedik bir filmdi ama o filmin genelinde bulunan ciddiyet bu filmin ikinci yarısına kadar neredeyse hiçbir yerde yok. Loki ve Thor’un asansördeki konuşmaları, Odin’in ölümü gibi hikayeyi ton olarak dengeleyen ve durumun ciddiyetini yansıtan sahneler yerine herkesin her konuda saçma sapan şaka yapmasını izliyoruz. Son kırk beş dakika civarında film kendini toparlayıp beklediğim o Ragnarok-vari tonu yakalasa da, o noktaya gelene kadar film beni çoktan kaybetmişti. Filmin kötü adamı güya Thor’a ve kainata tanrıların sadece kendilerini umursayan bencil varlıklar olduğu düşüncesiyle motive olmuş, ancak filmde o kadar az tanrı görüyoruz ki diğer tanrıların ölüp ölmemesi beni gram ilgilendirmedi. Filmde sadece Zeus sahnesinde diğer tanrılara biraz bakabiliyoruz, ki orada bile Zeus dışında söz alan hiçbir tanrı yok. Zeus da birkaç tane alem şakası yaptıktan sonra “Gorr bizi ilgilendirmez.” diyip Thor ve ekibini yanından kovuyor. God Butcher çizgi romanında en sevdiğim nokta, Gorr ile olan tüm hengame bittikten sonra Thor’un gerçekten şüpheye düşüp “Acaba gerçekten tanrılara ihtiyaç var mı?” diye düşünmesi olmuştu, hatta bir noktada Gorr’un haklı olabileceği düşüncesi yüzünden Mjolnir’e olan layıklığını bile kaybediyordu. Filmin de durup gerçekten “Acaba gerçekten tanrılara ihtiyaç var mı?” sorusunun üzerinde durmasını isterdim, ama onun yerine Stormbreaker’ın Thor’un diğer silahlarını kıskandığı ve sürekli 2012’deki Screaming Goat videosundaki gibi bağırdığı saçma sapan sahneleri izledik. Filmde Thor’un amaçsız amaçsız yaşamak yerine hayatını Jane ile geçirmeyi yeğelediğini fark ettiği çok güzel bir hikayesi var, ama tüm film o kadar şaka dolu ki bu hikayesi işlenmesi gerektiği gibi işlenmiyor bile.

Filmin antagonisti olacak, ana karakterlerimize ve güya tüm panteonlara karşı büyük bir tehdit teşkil edecek Gorr ise maalesef Christian Bale’ın müthiş performansına rağmen çok zayıf bir kötü olmuş. Kendisini sadece beş dakika falan görüyoruz ve gördüğümüz her sahnede harika bir performans sunsa da maalesef yeterli olmamış. Tüm film boyunca karakterler bize “Gorr kasırga gibi esiyor, Gorr tüm tanrıları öldürecek, Gorr hepimize büyük bir tehdit” dese de ben bunu filmde hiç hissedemedim. Hem Gorr’u, hem de diğer panteonları hiç görmediğimiz için ben kendimi bu filme veremedim. God Butcher çizgi romanında Gorr’un geçmişten beri Thor’un travması olması olayını filmde yapamasalar bile en azından Thor’un onu ararken öldürdüğü onca tanrıyı görmesiyle beraber Gorr’un filmdeki etkisi biraz daha arttırılabilirdi. Gorr’u durdurmaya çalışsalar da gram umursayamadım, Gorr’u durdursalar da durdurmasalar da, ki durdurdular, fazla bir tepki vereceğimi sanmıyorum. İşin üzücü yanı, Taika akılda kalıcı ve cidden ana karakterlerin niye durdurması gerektiğini anlayabileceğimiz bir kötü karakteri Thor Ragnarok’ta vermişti. Hela’yı Ragnarok’ta fazla görmesek de her sahnesinde Asgard’ı, daha da önemlisi Dokuz Diyar’ı işgale başlamasını önlemeleri gerektiğini onun sahnelerinde çok güzel yansıtmıştı izleyiciye, o filmde Thor’un Asgard’a dönme konusundaki telaşını hissedebiliyorduk. Burada maalesef o aynı telaş hissini verememiş Taika. Final savaşında film beni o kadar kaybetmişti ki ilk kez sinemada telefonuma bakmak istedim. Gorr maalesef Christian Bale’ın çok iyi oynadığı karakter olmaktan çok öteye gidememiş.
Taika’nın harcadığı tek çizgi roman God Butcher değil elbette. Jane Foster bu filmde Mighty Thor olarak MCU’ya giriş yapıyor, ve film boyunca sıkıntıdan saçımı yolmamı engelleyen yegane unsur oluyor. Kendisinin olduğu dövüş sahneleri çok eğlenceli, kostümü Thor’un giydiği o sarı-mavi kıyafetin aksine gözlerimi yormuyor, Mjolnir’in her bir parçasını ayrı ayrı fırlatabilme yeteneği hoş… Jane benim gözümde filmi kurtaran şey oldu gerçekten. Henüz kendisinin Mighty Thor çizgi romanlarını okuma fırsatım olmadı, ama bu filmdeki heyecanlı ve süper kahramanlığı çözmeye çalışan halini, Mjolnir’in kanser tedavisine engel olmasına rağmen savaşmaya devam etmek istemesini çok beğendim. Öleceğini bilmesine rağmen Mjolnir’i son kez eline alıp Gorr ile savaşmaya gitmesi, geleceğini tahmin etmeme rağmen benim için çok vurucu bir sahneydi. Peki niye Taika’nın onu da harcadığını dedim? Çünkü Jane bu filmin sonunda ölüyor. Evrene Mighty Thor olarak girdiği filmde ölmesi hala arkasındaki nedeni anlayamadığım bir karar. Post credits sahnesinde Valhalla’ya girdiğini görüyoruz, ve sonra “THOR GERİ GELECEK.” yazısı beliriyor. Jane’i geri getirmeye bu kadar niyetlilerse ilk filminde niye öldürdüklerini çözemedim, ben dahil çoğu kişi bu filmin Odin Oğlu Thor’a veda edeceğimiz ve Jane’in artık MCU’daki Thor olacağı film olarak bekliyorduk. Özellikle de Thor’un bu filmde emekliye ayrılmasını da göze alırsak Jane’i Thor olduğu ilk filminde öldürmenin anlamını hiç çözemedim.

Özetle, bu filmin çok sorunu var. Karakterler yeterince iyi işlenmemiş, büyük tehdit o kadar da büyük gelmiyor, herkes sürekli bir şaka yapma derdinde, ana karakterin ilk bir saat boyunca şaka olmayan üç repliği falan var. Filmi beğenenlerin niye beğendiğini anlayabiliyorum, ama ben inanılmaz hayal kırıklığına uğradım. Çok düşük beklentiyle ve gerçekten eğlenmeyi bekleyerek girmeme rağmen film benim için çok büyük bir hayal kırıklığı oldu, çünkü Taika’nın bundan daha iyisini yapabileceğini biliyorum. Hem çok sevdiğim bir çizgi roman hikayesi, hem de çok sevdiğim bir karakter adeta harcandı. Tüm film iki saat süren bir Güldür Güldür skeci gibi hissettiriyor. Ve açıkçası MCU’nun geleceği için korkutmuyor da değil. Disney Plus’la beraber her yıl çıkardıkları proje sayısının iki katına çıkması görsel efektleri etkileyecektir doğal olarak, ama özellikle bu filmle beraber artık tüm projelerini belirledikleri tarihte çıksın diye fazlaca aceleye getiriyorlar gibi hissetmeye başladım. Bu film gerçekten MCU’ya olan tüm ilgimi söndürmeyi başardı, MCU bundan sonra nasıl bir yol izler bilmiyorum ama ben o yolu takip etmeyeceğim.