Masaya oturduğu anda aklına binlerce kelime gelmişti. Bir şeyler anlatma derdindeydi ama aynı zamanda bir şeyler anlatmama gibi bir derdi de vardı. Önceden yazdıklarını düşündü. Onları yazarken böyle bir derdi olmamıştı. İnsanlarla konuşurken söylediği veya söylemediği kelimelerle boğulduğu oluyordu ama yazı yazarken böylesi pek olmamıştı. Neden bahsetmesi gerektiğini bilmiyordu, zaten her şeyden defalarca bahsetmiş gibiydi. Aynı zamanda her gün artık bahsetmek istemediği yepyeni hislerle tanışıyordu.
Kalemi eline aldı, kağıdını düzeltti. Kalemine dökülen ilk his yorgunluktu. Hayatına giren herkesi gözünün önünden geçirdi ve derin bir nefes aldı. Yazmaya başladığı her kelime canını yakıyordu, öyleyse yazmamalıydı. Bir süre bunu düşünüp kalemini elinden bıraktı. Kafasını avuçları içine alıp bir müddet bekledikten sonra tekrar kalemi eline aldı. Söyleyecekleri bitmediği için yazma hissini durduramıyordu. Kendi kendine mırıldanıyor, kağıdı bir o yana bir bu yana çeviriyordu. Doğduğu günden bu yana yaşanmış her şeyi yazmalıymış gibi hissettiğinden adeta bir histeri krizine tutuluyor ve titreyerek kalemi bırakıyordu. Yerinden kalktı, bir plak yerleştirip odada birkaç tur attı ve geri oturdu. Bir şeyler yazmaya başladı;
“Söylemek istediğim birkaç şey var, aslında yazmak istemiyorum bu sefer, söylemeliyim, kelimelerim küsmüş sanırım, halledince belki. Ya da bilmiyorum halledene kadar söylemekten vazgeçebilirim, söylemek istiyorum ama. Duymalısın, ya da duyma, duymayı hak ettiğinden emin değilim. Çünkü ben de bunu hak etmiyorum? Bilmiyorum. Duymak istemiyor gibisin. Tüh. Hep istersin sanmıştım. Anlamakta zorluk çekiyorum. Çok yanlış bu. Ne yanlış? Emin değilim. Oğuz Atay gibi konuşmaya başladım. Yok artık. Alakası yok. Ne haddine? Her neyse, söylemeliyim. Duygularımı göstermek çok yanlış geliyor. Ama göstermiyorum? Yazı yazıyoruz şurada. Duygu katmadan nasıl yazabilirim? Hani yazmak istemediğimi söylemiştim? Bilmiyorum. Çok zor. Kesinlikle bunu hak etmemiştim. Evet, evet, kesinlikle. Bunu söyleyebilirim. Bunu hak etmedim. Vay be. Bunu cidden hak etmedim. Belki de söylememeliydim. Mutlu ve huzurlu olmak istiyorum. Umarım sen de. Emin olduğum tek şey bu.”

Kağıda baktı, saçlarını çekiştirdikten sonra elinin tersiyle dolmuş gözlerini sildi. Uzun zaman sonra güzel bir şeyler anlatamadığını hissetti. Bu satırları okurken çok sıkılacaktı. “Sıkılsın!” Diye bağırdı. “Ben hep sıkılıyorum. Ne varmış bunda? Ben hep boğuluyorum. Ne varmış bunda?”
Kağıdı yere attı ve yeni bir tane önüne çekti. Sakinleşmek adına kafasında kurduğu güzel bir ülkeye gitmeyi denedi. Şimdi o ülkenin sokaklarında yürüyordu. Gün batımı ile birlikte pembeleşmiş gökyüzünün altında elleri cebindeydi. Yalnız kalmamak adına yanında birilerinin hayalini kurdu. Sırtını sıvazlayan ve varlığını kalbinde hissettiği birilerini düşündü. Gülümsedi. Gözlerini açtı. Sırtını sıvazlayan, sarı saçlarının arasından ona bakan adamı düşünerek kalemi eline aldı. İlk kağıda kustuğu karman çorman hafızası şimdi çok daha sakin, huzurlu bir okyanus gibiydi.

“Onun iyi biri olduğunu düşünüyorsun. Ben de öyle. Ona aşıktım dostum, kolay bir his değil. Kolay olmadığı kadar güzel, güzel olduğu kadar tuhaf. Neden bilmiyorum, bu duyguyu tatmadığım zamanlarda dahi aşkın acıdan ibaret olduğunu düşünen birisi olmadım. Gözlerinin herkesle aynı olan birisine herkesten farklı bakması çok güzel. Lütfen bana neden bu halde olduğumuzu sorma, ben de anlamakta zorluk çekiyorum. Çoğu zaman boşluğa bakıyor ve sadece düşünüyorum. Öfke ve hüzün kafamda dolanıyor. Bu sefer gerçekten söyleyecek bir şeyler bulamıyorum, duyulduğumdan bu kadar emin olduğum ama dinlenmekten bu kadar şüphelendiğim hiç olmamıştı. İnandığım her şeyin sarsıldığını hissediyorum. Asla bana “Geçer.” klişesini sunan biri olmadın ama ikimiz de geçeceğini biliyoruz. Küçük bir sıkıntı var, bu noktada diğer insanlar gibi hareket ediyor ve ben de geçmesini pek istemiyorum. Ortada geçmesini istediğim hiçbir şeyin olmamış olmasını diliyor ve bu hisse tutunmak istiyorum. Çünkü o bu konuda güvenebileceğim biriydi, anlarsın ya. Onun her konuda güvenebileceğim biri olduğunu düşünüyor ve ona sığınmaya devam ediyordum. Ancak nasıl oluyor bilmiyorum ama bıraktıktan sonra bile bırakmaya devam edebiliyor. Keşke böyle olmasaydı. Sadece…” Durdu. Kalemi bıraktı. Boşluğa baktı ve iç çekti. Devam etti. “Yıldızlarımı ve ayımı çok özledim.”
Kafasını kaldırıp plaktan yükselen müziğe eşlik etti ve acı bir şekilde gülümsedi. Gözlerini tekrar kapatıp ülkesine geri dönmüştü. Tekrar sırtını sıvazlayan arkadaşıyla karşılaştı. İyi bir şeyler diledi onun hakkında. Gülümsemesi büyüdü. “Çok az kaldı. Az sonra çok büyük bir ortak noktamız olacak.” Diye fısıldadı. En yakın arkadaşından ve bir tanecik aşkından bahsettikten sonra yeni bir kağıdı eline alarak yazmaya devam etti.
“Birçok insanla tanışıyor, birçok acıyı ve neşeyi eskitiyorum. Hayat değil mi bu? Ölümü bile eskitiyorum. Ancak yine de, sanki tüm insanlık olarak, her seferinde aynı şeyleri yaşıyoruz gibi geliyor. Sonuçta hepimizin hayatında dönüm noktaları oluyorsa ve bu kadar dönüyorsak en sonunda aynı yere dönmez miyiz? Korkunç. Bilemiyorum. Bir şeyler yaşandı ve belki hepsine eninde sonunda dönüp gülümsendi. Kendi çemberimde yaşadığım ufak hayatım ise bana birçok duygu yaşatmış ve gülümsetmiş bir yaşam olarak kalacak. Her zaman en büyük isteğim mutlu ve huzurlu olmak oldu, bu uğurda birçok kez kalp kırdım ve kalbim kırıldı. Tutunmak isteyip tutunamadığım her şeyin hatrına, bugün tutunmamayı seçiyorum. Güzel bir hayat yaşamadım ama bu hayatı yaşamak güzeldi.”
Kağıdı masaya bıraktı. Gerindikten sonra yerinden kalktı. Plağı değiştirdi. Çalmaya başlayan yeni şarkıya ıslıkla eşlik ederek taburesine yanaştı. Üstüne çıktıktan sonra odasına, özellikle odasının penceresinden dışarıya son bir kez baktı. Derin bir nefes aldı ve ipi boynuna geçirdi.
—
Daha fazla öykü için Atölye kategorimize göz atabilirsiniz.